Copyright © 2014 - Tamer Baran - Tüm Hakları Saklıdır.
Bu blogta yer alan yazılar (içerik), 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu gereğince eser sahibi olan Tamer Baran'a aittir. Söz konusu içerik eser sahibinin izni olmadan kopyalanamaz,yayınlanamaz...

29 Kasım 2010 Pazartesi

Leland: Kane’in aynası

Burjuvaziye mensup ama her şeyini yitirmiş Jed’le, yoksul bir aileden gelen ama 60 milyon dolarlık bir servete konan Kane’in dostluklarının, karşılıklı kompleksler geliştirebileceği ortada; ki zaten film boyunca tam bir sevgi-nefret ilişkisi seyrederiz.

“Yurttaş Kane” o kadar usta işi bir eserdir ki, bu köşede anlatılan tekniklerin önemli bir bölümünü, sadece o filmden örnekler vererek aktarabilirdim.

Bir tek yapıttan bu kadar çok şey öğrenilebiliyor olması size de ilginç gelmiyor mu?.. Bu durum, hem filmleri incelemenin önemine vurgu yapıyor, hem de bizi senaryo yazarlığı üzerine düşünmeye teşvik ediyor.

“Film karakterleri” konusunu bir film kişisini analiz ederek sürdürüyoruz. Başka analizler de yapacağız, herhangi bir karakterin bu köşede konu edilmesini talep edebilirsiniz. Lütfen ilgili filmin okurların kolay bulabilecekleri bir eser olmasına dikkat gösterin.

Welles’i taklit edip çevresindeki kişilerden birini inceleyerek Kane’i tanımaya çalışacak, bu arada geçen sayı değindiğim tartışmaya ek de yapmış olacağız: Neden diğer karakterler Rosebud/Kane gizemini çözemezler?

Öncelikle belirteyim: Filmin ana kişilerinden herhangi birinin analizi, nevroz teorisi dışarıda bırakılarak yapılırsa eksik kalır. Fakat burası psikiyatri dergisi değil ve benim yerim sınırlı. İlgilenenler nevrozu ele alan eserlerden, örneğin Karen Horney’in “Ruhsal Çatışmalarımız” kitabından yararlanabilirler.

Joseph Cotten’ın canlandırdığı Jedediah Leland, Kane’in en yakın olduğu ve en çok çatıştığı insanlardan biri. Birbirlerine çok benzerler, öte yandan aralarında önemli karşıtlıklar da vardır.

Kane ekibinin gazetedeki ilk günleri, Thatcher’ın ve Bernstein’ın bakış açısıyla aktarılır, Jed’in Charles’ın çekirdek ekibinin üyesi ve yakın arkadaşı olduğu belirtilir ve vurgulanır. Kane’le birlikte Inquirer’a girdikleri sahnede aralarındaki benzerlik açıktır: İkisi de genç, iyi giyimli, yakışıklı, neşeli, umut dolu ve enerjiktirler. Fakat onları gören editör Carter, Leland’ı Kane sanar. Şakayla karışık geçiveren bu hata, ilerde aralarında gelişecek çatışmaya hazırlık amacıyla konmuştur: Aralarında büyük farklar yoktur, Leland, Kane’in yerinde olabilirdi.

Parlak okullardan birlikte kovulduklarını Bernstein Thompson’a daha sonra anlatır. O arada Kane’i yaptıklarından keyif alan, serseri ruhlu bir genç olarak tanımışızdır, okullarla ilgili veri, Leland’ın da öyle olduğunu anlamamızı sağlar. Bernstein’ın onunla ilgili diğer sözleri bizi Jed ile Charles arasındaki karşıtlıkların derinine indirir: Leland aslında köklü ve güçlü bir aileye mensupmuş, ama babası intihar etmiş ve borçtan başka bir şey bırakmamış.

Burjuvaziye mensup ama her şeyini yitirmiş Jed’le, yoksul bir aileden gelen ama 60 milyon dolarlık bir servete konan Kane’in dostluklarının, karşılıklı kompleksler geliştirebileceği ortada; ki zaten film boyunca tam bir sevgi-nefret ilişkisi seyrederiz. Leland’ın da belirttiği gibi mesafeli biri olan Charles sadece Jed’e adını kısaltarak hitap eder, aralarındaki dostluğu Leland da onaylar: “Onun en eski dostuydum ve bana hep kötü davrandı. Belki de dostu değildim ama ben de değilsem hiç kimse dostu değildi.” Son cümlesinin nedeni Charles’ın kimseyi sevmediğini düşünmesidir, bunun kökeninde de hayal kırıklığı ve Kane’a karşı duyduğu bilinçsiz nefret yatar. Onun “hakkı olan” her şeye Charles sahiptir, kendisinin sahip olduğu hemen her şeyi (örneğin dram eleştirmenliğini) de o vermiştir. Üstelik Leland’a neler verdiğinin farkındadır Charles, Chicago’ya gitmesini konuşurlarken “Orada Neuberg istakozları bulabileceğini hiç sanmıyorum” der, “Benden uzak olursan sadece maaşınla geçinmek zorunda kalırsın” der gibi. Bu repliğin bir önceki cümlesi (“Çölden çok sert bir rüzgâr eser”) ise hakkında düşündüklerini Kane’e söyleyebilmek için sarhoş olması gereken Jed’in zayıflığına bir taştır.

Sırttaki hançer
İlişkilerini bitiren olayda tüm bu veriler olağanüstü bir yaratıcılıkla bir araya getirilir: Temsil boyunca program kağıdını yırtarak oyalanan, gösteriyi hiç izlemeyen Leland, Susan’ın oyunculuğu hakkında ağır bir eleştiri yazmaya başlar. Yine alkol yardımıyla güç toplamaya çalışmaktadır, sızdığı için bitiremediği yazıyı Kane tamamlar.

Leland zayıf insanların yaptığı gibi arkadan vurmaya kalkmıştır Charles’ı, o da hançeri alıp kendine, karısına ve Jed’e saplamıştır.

Kane öncelikle Leland’dan nefret etmektedir, onu artık onaylamadığı, bu kadar zayıf olduğu, Chicago’ya gidip onu yalnız bıraktığı, Susan aracılığıyla yürüttüğü savaşta “düşmanla” işbirliği yaptığı, ahlak tasladığı ve birbirlerine benzedikleri, ama Leland “tek şey” olabildiği için (Charles hep iki şey arasında parçalanır: İşveren ve işçi hakları savunucusu olması gibi). Tüm bu nedenlerin arasına, Kane’in yaşamına damgasını vurmuş olan, “O para bana hep battı” biçiminde dile getirdiği suçluluk duygusunu da katmak gerekir, bu duyguyu ona en çok hissettiren kişiye hem acır, hem ondan nefret eder, Susan’dan da ettiği gibi…

Kane karısının yeteneksiz olduğunun farkındadır. Daima insanların ne düşüneceklerini kendisinin belirleyebileceğine inanmıştır, fakat seçimler onu haksız çıkarmıştır. Yeteneksiz olduğu halde karısını yıldız yapabilirse kamuoyundan intikamını almış, seçim yenilgisinin acısını çıkarmış olacaktır. Fakat Susan’ın başaramayacağı bellidir, Kane bu yüzden öfkelidir ona. Charles, Jed’in zayıf olduğunu görür, ama kendi de Susan’ı arkadan vurduğu ve bunu -sezgisel olarak- bildiği için “yansıtma” yapması, Leland’ı güçsüz ilan etmesi gerekir. Daktilonun başına oturduğunda ilk yazdığı (ekranda dev boyutlarda beliren) harfler sadece Susan’ın yeteneğini değil, Leland’ı da tarif eder: “Weak”, yani: “zayıf”.

Leland’ın Kane’in neden yazıyı tamamladığına ilişkin soruya verdiği yanıt da bir “yansıtma”dır: “Bana dürüst bir insan olduğunu kanıtlamak için.” Doğru, ama Jed de Charles’a bir şeyleri kanıtlamaya çalışmıştır. Örneğin o yazının anlamı şudur: “Ben güçlüyüm, başka kimse değil ama sadece ben Charles Foster Kane’e meydan okuyabilirim.” Güçlü olduğunu kanıtlama gereksinimi büyüktür çünkü yıllarca Charles’ın gölgesinde kaldığının gayet farkındadır. Kane’in işten atıldığını bildirdiği mektuba koyduğu 25 bin dolarlık çeki parçalayarak geri yollar, böylece arkadaşına onurlu bir insan olduğu mesajını da iletmiş olur. Çünkü dediğine göre Kane “insanlara hiçbir şey vermezdi, sadece bahşiş verirdi”.

Leland Charles’a “İnsanları severmiş gibi görünürsün ama bunu da onların seni sevmelerini sağlamak için yaparsın” demişti. Dolayısıyla çekin reddi, Kane’e, onu sevmeyi reddettiğini bildirmek anlamına gelen bir saldırıdır, çünkü Jed bilir: “Charles’ın istediği tek şey sevgiydi.”

Kafadaki imaj
Arkadaşının ideallerinden uzaklaştığını, gazetelerinin gücünü kişisel çıkarları için kullanmaya başladığını gördüğü için Kane’e Prensipler Deklarasyonu’nu da yollar. Eleştirilerinde haklıdır, fakat haklılığı öfkesini açıklamaz. Bunca kırgın olmasının nedeni Charles’la ilgili büyük hayaller kurmuş olmasıdır. Deklarasyonu neden saklamak istediğini şöyle açıklamıştı: “İçimden bir his bu kağıdın ilerde çok önemli olacağını söylüyor. Bağımsızlık bildirgesi, anayasa ya da ilk karnem gibi.”

Yani Leland yıllarca Kane’i değil, kafasındaki Charles imajını sevmiş, parti sahnesinde dile getirdiği kuşkuları kesinleşince ondan uzaklaşmış, ilk fırsat bulduğunda da ona duyduğu nefreti açığa çıkarmıştır. Dargın olmalarına rağmen Kane’e ve yakın oldukları o döneme hâlâ takıntılıdır: “Her şeyi bugün gibi hatırlıyorum. Bu benim lanetim. Tanrı’nın insanlara verdiği en büyük cezalardan biri hafızadır.” Thompson Rosebud’ı sorduğunda ise “Inquirer’da okumuştum, orada okuduğum hiçbir şeye inanmam” der. Filmde Kane’in son sözünün gazetelerde yayımlandığı vurgulanır, yani Leland sadece Inquirer okumakta, ama onu da küçümsüyormuş gibi davranmaktadır. Bu sözleri ederken, Susan’ın intihar girişiminden sonra doktoru olayın kaza olduğuna ikna etmeye çalışan Kane’e çok benzer: Hedeflerine ulaşamamış, sevdiklerini yitirmiş, mutsuz, yorgun iki ihtiyar...

Birbirlerine benzerler gerçekten; Charles’ın annesinden koparılmasının bedelini ona değil, Thatcher’a ödetmeye çalışmasına benzer bir biçimde, Leland da yoksul düşmesinin sorumlusu Kane’miş gibi davranır. Onun bencil olduğunu iddia etmesinin nedeni ise yıllarca Charles’ın servetinden faydalandığını gizleme arzusudur, başkalarından olduğu kadar kendinden de.

Leland’a göre Kane kendinden başka kimseyi sevmeyen, kimseye bir şey vermeyen biridir. Bunlar doğru ama eksiktir, örneğin Charles’ın Jed’i sevdiği çok bellidir. Leland, Charles analizinde daha ileri gitmemek için bu eksik tespitlerle yetinmektedir, çünkü daha gerçekçi olabilecek çözümleme girişimlerinin ucu kendisine dokunacaktır, Kane’de eleştirdiği özellikler kendisinde de vardır. Birbirlerine çok benzedikleri için yakın arkadaş olur ve kendilerinde görüp bağışlayamadıkları özellikleri yüzünden birbirlerinden nefret ederler.

Cam küre Susan’ın kendisini terk ettiği gün Charles’in yaşamına girdiğinden Leland’ın Rosebud’ı bilmesi mümkün değildir. Fakat Kane gizemini çözebilirdi. Bunu yapamamasının nedeni şöyle açıklanabilir: İnsan en çok kendisinin, sandığı kişi olmadığını görmekten korkar.

Sinema, sayı: 78, Ekim 2001

2 yorum:

  1. Size de olmuştur...

    Güzel bir film izlerseniz, hoş bir kitap okursunuz, mutlu bir haber duyarsınız ve hemen paylaşmak isterseniz
    birileriyle.

    Ben iki üç gündür güzel bir kitap okuyorum, ismi " Bir Senaryo Yazmak " . Paylaşaçak birileri var mı çevremde,
    elbette var. Ama sizinle paylaşmak istedim...

    Teşekkürler Tamer Bey, yeteneğim vardır ya da yoktur, senarist olurum ya da olmam. Bunlar mühim değil, mühim
    olan sizin sayenizde bu işten keyif almam.

    Sevdiklerinizle bir ömür mutlu olmanız dileğiyle...

    YanıtlaSil
  2. Bu yorum maalesef arada kaynamış, kusura bakmayın lütfen... Kitaptan yararlanmanıza sevindim, sevgiler...

    YanıtlaSil