Copyright © 2014 - Tamer Baran - Tüm Hakları Saklıdır.
Bu blogta yer alan yazılar (içerik), 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu gereğince eser sahibi olan Tamer Baran'a aittir. Söz konusu içerik eser sahibinin izni olmadan kopyalanamaz,yayınlanamaz...

8 Haziran 2010 Salı

Elveda Dennis Hopper

Ruhun(un) labirentlerinde dolaşmayı severdi.

Henüz 20 yaşına bile varmadan başlayan oyunculuk kariyerinin daha ilk günlerinde “temiz çocuk” olmayı reddetti, yüreğin gölgeli topraklarını keşfe çıkmış bir serüvenci gibi çalıştı ve yaşadı. Bu anlayışı ve tavrı ona unutulmaz rollerde oynama imkanı sağladı: “Paris Trout”taki (Stephen Gyllenhaal, 1991) şiddet düşkünü, ırkçı esnaf gibi…

Özellikle 80’lerdeki filmleriyle uçlara savrulmuş bireyleri en iyi oynayan birkaç kişiden biri haline geldi, yönettiği filmlerle de bu imajı pekiştirdi.

Tam da bu yüzden, usta yönetmenlerin belli rollerde vazgeçilmez ismi oldu, örneğin “Apocalypse Now / Kıyamet”teki (Francis Ford Coppola, 1979, fotoğraftaki) asker olmadığı halde Albay Kuntz’a aşk derecesinde bağlanmış, onu tutkuyla savunan foto muhabirinin gönüllü kulluğunu ondan başka kim inandırıcı kılabilirdi ki, hele de toplam 6 sahneyle… Benzer gerekçelerle, “Blue Velvet / Mavi Kadife”de (1986) David Lynch ve “Palermo Shooting / Palermo'da Yüzleşme”deki (2008) “ölüm meleği” rolü için Wim Wenders, Hopper’ı uygun gördüler.

Çok zor kişilikleri ustalıkla ve rahatça canlandırıyordu. Kötü kalpliliğinden narsisizm derecesinde zevk alan veya zalim tarafına teslim olmasındaki güçsüzlük yüzünden kendisinden tiksinen ve bu nefreti başkalarına yansıtan bir karakter söz konusu olduğunda adres belliydi: Dennis Hopper…

90’lar ve sonrasında “Speed / Hız Tuzağı” ve “Waterworld / Su Dünyası” gibi vasat filmlerdeki “kötü adam” rollerinin ona teslim edilmesinin bir nedeni daha vardı: Filmlerin yapısı yüzünden karikatür sığlığında resmedilmiş o kişilikleri Hopper ete kemiğe büründürüyor, insan kılıyordu. Üstelik belki de ondan başka hiç kimsenin yapamayacağı kadar ustalıkla, yarattığı karakterin kötü özelliklerinden kendi de büyük keyif alarak, büyük oyuncu olmasına rağmen o vasat filmlerde rol aldığı için kendine de gülerek…

Tüm bu özellikleri yüzünden Hopper, büyük kitlelerin baş tacı ettiği bir oyuncu hiçbir zaman olmadı. Ama gerektiğinde hayata nanik yapmaktan çekinmeyen yapısı yüzünden “kült” bir oyuncu oldu, çok sevildi, çok saygı duyuldu.

Belki de en çok cesareti dolayısıyla takdir edildi. Çünkü Dennis Hopper, çoğu insanın görmek istemediği karanlık yönlerimizi iyi gören, akıllıca yansıtan sanatçılardan biriydi…

…varlığına her dönem çok gereksinim duyulacak biri…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder