Copyright © 2014 - Tamer Baran - Tüm Hakları Saklıdır.
Bu blogta yer alan yazılar (içerik), 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu gereğince eser sahibi olan Tamer Baran'a aittir. Söz konusu içerik eser sahibinin izni olmadan kopyalanamaz,yayınlanamaz...

1 Mayıs 2010 Cumartesi

Gücünüzü keşfedin

Bilincinizde milyarlarca an, belleğinizde duyduğunuz milyonlarca söz, izlediğiniz filmler, okuduğunuz kitaplar var. Bunlar inanılmaz bir zenginlik oluşturuyor. Hazine dolu bir sandığın üzerinde oturuyorsunuz, ve hala yoksul olduğunuzu sanıyorsunuz. Oysa tek yapmanız gereken, üzerinden kalkıp o sandığın kapağını açmak...

Senaryo yazmak kolay bir iş değildir, ama bu işi yeterince isteyen herkes yapabilir. Çünkü her insanda bu zor işin üstesinden gelmesine yetecek güç vardır. Gizlidir sadece, henüz keşfedilmemiş olabilir, ama açığa çıkartılabilir.

Başarmayı istemek ve yazabileceğine inanmak yeter...

Senaryo yazımıyla (aslında her türden sanatsal faaliyetle) yeni uğraşmaya başlayan herkesin en önemli gereksinimi gücünü keşfetmektir. Yazabileceğinize inanmanız buna bağlıdır. Gücünüzün yeterli olduğunu bilirseniz kendinize inancınız artar, başaramayacağınıza ilişkin endişeleriniz zayıflar.

Gücünüz yeterli bile değil, çok daha geniş, sınırsız diyebileceğimiz kadar geniş, çünkü çok önemli silahlara sahipsiniz.

Bunlardan ilki ilham; yani (geçen sayı yaptığımız tarife göre) var olan her şeyle ve herkesle aranızdaki bağlantıdan akıp gelen bilgi... İlham öyle bir yaratıcılık pınarıdır ki asla suyu kesilmez, giderek artar, siz aldıkça daha da fazlasını verir, onun bilincine vardıktan sonra herhangi bir konuda kaygılanmaya gerek kalmaz.

İkinci en büyük silahınız ise sizsiniz.

Benzersizliğiniz.

Her insan diğerlerinden farklı genlere, bilinçaltına ve yetiştirilme sürecine sahip. Bu açıdan her insan benzersiz. Bu farklılık çok değerli. Özellikle sanatsal faaliyetle uğraşanlar için. Çünkü sanat üretimi sahip olduğunuz bu zenginlikle yapılıyor, bunlara bağlı, bunlardan güç alıyor.

Bilinçaltınızda, belki çoğunu anımsayamadığınız binlerce an, yüzlerce etki yatıyor. Örneğin 2,5 yaşındayken gördüğünüz bir yüz, atlattığınız bir tehlike, yaşadığınız bir sevinç anı... Bilincinizde milyarlarca an, belleğinizde duyduğunuz milyonlarca söz, izlediğiniz filmler, okuduğunuz kitaplar var. Bunlar inanılmaz bir zenginlik oluşturuyor.

Hazine dolu bir sandığın üzerinde oturuyorsunuz, ve hala yoksul olduğunuzu sanıyorsunuz. Oysa tek yapmanız gereken, üzerinden kalkıp o sandığın kapağını açmak...

Bu yazıda bunu yapmaya çalışacağız.

Bir alıştırma
Gücünüzü görebilmeniz için bir alıştırma önereceğim size.

Önce, eğer varsa, önceden ilhamını aldığınız öykü parçacıklarını, film hikayesi fikirlerini şimdilik bir kenara bırakın. Çünkü bu alıştırmanın amacı, daha önce üzerinde hiç çalışmadığınız, sizin için tamamen yeni olan bir konuda bile aslında ne kadar çok şey bildiğinizi, inanılmaz yüksek sayıda fikre sahip olduğunuzu ve onlarca yeni fikrin ilhamını alabileceğinizi görmeniz.

Bu alıştırmanın çıkış noktası "melek" kavramı olacak; çeşitli zorlukları yüzünden bu temayı seçtim. Ya siz de çoğu insan gibi onların var olduğuna inanmıyorsunuzdur, ya da inansanız bile meleklerle kişisel ilişki kurma imkanı bulamamışsınızdır. Yani melekleri tanımıyorsunuz. O yüzden onlarla empati kurmanız kolay olmayacak.

Öte yandan onlar hakkında dinsel kökenli çeşitli bilgilerimiz var, örneğin günahsız olduklarını biliyoruz. İnsanlara yardım ettiklerini de. Ayrıca özellikle Hıristiyanlıkta "koruyucu melek" kavramı var; insanların daima yanlarında bulunan, onları koruyup gözeten varlıklar.

Ve bir de melekleri konu alan veya ana karakterleri arasında meleklerin de bulunduğu filmler biliyoruz. Wenders başyapıtı "Himmer Über Berlin / Berlin Üzerinde Gökyüzü" ve onun Holivud versiyonu "City of Angels / Melekler Şehri" Hıristiyanlık mitolojisine yaslanıyor, meleğin insanlaşması temasını işliyordu: Bir genç kıza aşık olan melek, onunla birlikte olabilmek için insan olmayı kabullenir, sonsuz yaşamdan vazgeçip dünyaya "düşer"...

"It's A Wonderful Life / Şahane Hayat"ın ana karakteri intihar etmeye kalkıştığında koruyucu meleği karşısına çıkıp ona, hiç doğmamış olsaydı yaşamın nasıl şekilleneceğini gösterir, yaşamının değerini anlamasını sağlar...

1943 tarihli "A Guy Named Joe" filminden Steven Spielberg'in uyarladığı "Always / Daima"da ise yangın pilotu olan ana karakterimiz öldükten sonra, genç bir meslektaşına koruyuculuk yapmakla görevlendirilir.

Bu üç filmin de örneklediği gibi, melek temalı bir film hikayesi çalışırken dört bakış açısı mümkün olabiliyor: Ana karakteri melek yapıp, hikayeyi onun açısından anlatmak, ana karakteri insan olarak belirlemek, insanı meleğe, veya meleği insana dönüştürmek... Örneklediğimiz filmler arasında ana karakteri melek olan ve öykü boyunca melek olarak kalan bir film yok, ama kuşkusuz bu da yapılabilir.

Asıl mevzu
Hikaye kurma çalışması yazarın kişisel tercihleri sonucu yapacağı seçimlerle ilerler: Siz de alıştırmanın bu aşamasında bu dört bakış açısından birini seçeceksiniz. Bu rast gele bir seçim olmamalı, yapacağınız seçimi belirleyecek şey filmde neyi anlatmak istediğiniz.

Her film bir şeyi anlatır. Filmlerde birden fazla konu olabilir kuşkusuz, bunlardan biri asıl mevzuudur, diğerleri yan unsurlar. Yazacağınız senaryoda asıl işlemek istediğiniz konuyu/temayı bir cümleyle özetlemenizi öneririm, senaryoda hangi öğelerin yer alıp almayacağını, aklınıza gelen bir fikrin bu filme uygun olup olmadığını bu cümleye bakarak belirleyeceksiniz.

Bu aşamada bu filmde aslında neyi anlatmak istediğinizi bilememeniz normal. Senaryo yazmaktaki en büyük güçlüğün o bir cümleyi kurmak olduğunu kendi deneyimlerimden biliyorum, size de bu konuda acele etmemenizi öneririm. O cümle elinizde hazır olmadığı için vazgeçmeyin, çalışmayı sürdürün, eninde sonunda aslında neyi anlatmak istediğinizi bileceksiniz.

Bu aşama düşünme aşamasıdır. Melek kavramı ve meleklerle ilgili sahip olduğunuz bilgileri düşünün, not alın. Bu faaliyet bilinçaltınızın bu konu üzerinde tam kapasite çalışmasını sağlayacak ve sizi ilhamlara daha açık hale getirecektir.

Meleklerle ilgili en kesin bilgi insanlara yardım ettikleri. Bu, insanların büyük çoğunluğunun da kabul ettiği bir veri, meleklere inanmayanlar da onların insanlara yardım ettikleri fikrini işleyen bir filmi yadırgamayacaklardır.

Tamam ama bilgimiz yetersiz. Örneğin meleklerin insanlara hangi koşullarda ve nasıl yardım ettiklerini bilmiyoruz. Kafalarına göre hareket edip diledikleri an insanların işine karışıyorlar mı, yoksa bizim onlardan yardım istememiz mi gerekiyor?

Ve yardımı nasıl yapıyorlar? "Daima"da olduğu gibi hep yanımızda duruyor ve bize fikir mi veriyorlar? Düşüncelerimizin bir kısmı aslında onlara ait de biz onları kendi fikrimiz mi sanıyoruz?

Gelecek ay da devam edeceğimiz bu ve benzeri sorularla meleklerin gerçekliğine yaklaşmayı sürdüreceğiz. Bu düşünme faaliyetiyle nihai hedefimiz "melek olmak"tır; bir melek gibi hissetmeye, düşünmeye başlayamazsanız melekleri yazamazsınız. Yazarsınız aslında, ama yüzeysel bir senaryo olur, yaşamayan, silik karakterler çıkar ortaya.

O yüzden bu çalışmadaki asıl meydan okuma şudur: Bir melek olmaya hazır mısınız?

Melekleri tanımıyor, belki onların varlığına inanmıyorken bir melek olabilir misiniz?

Film+, sayı: 4, Temmuz 2005

2 yorum:

  1. Bu yazınızı okurken içimde bazı duyguların filizlendiğini ,insanın kendisi için aslında ne kadar önemli olduğunu ve kişiliğimizin ve yaşam koşullarımızın senaryo yazarken ne ölçüde ne gibi faydaları olduğu konusunda çok güzel bilgiler içeren güzel bir yazı olmuş...Emeğinize sağlık Tamer hocam...

    YanıtlaSil
  2. Teşekkür ederim, yararlanmanıza sevindim...

    YanıtlaSil