Copyright © 2014 - Tamer Baran - Tüm Hakları Saklıdır.
Bu blogta yer alan yazılar (içerik), 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu gereğince eser sahibi olan Tamer Baran'a aittir. Söz konusu içerik eser sahibinin izni olmadan kopyalanamaz,yayınlanamaz...

16 Mayıs 2010 Pazar

Bir melek gibi

Öyleyse melek için insanın kendisi büyüleyici. Acısı tatlısıyla her türden deneyime açık yaşadığından. Meleğinkine kıyasla insanınki süngü ucunda yaşamak. Bıçak sırtında. Uçurum kıyısında. Çoğunlukla boşlukta...

Geçen ay başladığımız çalışmaya devam ediyoruz.

Bir film hikayesi yazmak için seçimler yapıldığından bahsetmiş, senaryoda asıl neyi anlatmak istediğinizi belirten bir cümleyi belirlemenin şu aşamada zor olduğunu, bu konuda sabretmek gerektiğini belirtmiştik.

Bu aşamada yapılacak en uygun faaliyet melekler hakkında düşünmek, yani dikkatini o konuya yönelik tutmaktır. Meleklerle ilgili yazacaksanız, böyle bir işe kalkıştığınız bilinciyle davranırsınız, konuyu kafanızda taşırsınız. Böylece konunuz, ilham mekanizmasında öncelikli yer sahibi olur, durup dururken aklınıza, melekler veya insanlarla ilişkileri hakkında bilgiler, sahne ve diyalog fikirleri gelir, hikaye yavaş yavaş kurulmaya başlar.

Üzerinde ne kadar çok durursanız o kadar çok ilham alırsınız.

İlham büyüleyici bir mekanizmadır; örneğin meleklerle ilgili bir proje üzerinde çalışmaya niyet ettiğiniz an, var olan her şey ve herkesle aranızdaki bağlantıdan meleklerle ilgili bilgiler akmaya başlar. Dahası da var: Evren size bu konuda yardım etmeye başlar. Örneğin televizyonda kanal gezerken meleklerle ilgili bir tartışma programına veya diziye rastlarsınız, otobüste meleklerle ilgili bir sohbete kulak misafiri olursunuz, düşünüzde onlardan birini görürsünüz veya bir melek sizinle iletişime geçer.

Yazmaya ne kadar kararlı olursanız, evren de size o kadar yardım eder.

Yan gelip yatarsanız ilham/yardım azalır, bir süre sonra da biter. Çalışmaya, yani düşünmeye devam etmeniz gerekir. Hikaye tamamlanana ve siz melek olana dek...

Kan ter içinde çabalamanıza gerek yoktur, kararlı olmak yeter.

Bir de -işte bu zordur- alçakgönüllü olmanız gerekir. "Ben" yazacağım, hikayeyi "kendim" bulacağım, "benim" yaratıcılığım sayfalara akacak, biçiminde inat ederseniz, egonuz kazanır belki ama siz kaybedersiniz, çünkü kendi iç sesinizin gürültüsü ilhamı bastırır. Egonuz ilhamını aldığınız fikirleri beğenmez, sonunda oluşacak muhteşem yapıyı önceden göremediği için direnir, başka yapılar oluşturmaya kalkışır, işleri arapsaçına çevirir.

İnanın bana, en güzeli ve uygunu ilhama kulak vermektir, egonuz kontrol altına girene ve siz kendiniz dışında şeyler de (örneğin bir bebek, bir alkolik, frijit bir kadın, aç bir köpek veya bir melek) olabilene dek.

Kendiniz kadar başkaları da olamazsanız başkalarına hikayeler anlatamaz, onları yüreklerinden vuramazsınız.

Melekler hakkında yazacaksanız, melek olacaksınız.

Ben bir meleğim...
Olduğunuzdan başka bir şey olmak fikri size ters geliyorsa "ben bir meleğim" cümlesini (mümkün oldukça yüksek sesle) tekrarlayın. Çıkın balkona, çevrenizdeki hayata bakın, bir meydanda, caddede durup insanları seyredin, televizyonun karşısına geçin, kanallar arasında gezinin ve tekrarlayın: "Ben bir meleğim."

İnsan gibi görmeyi bırakın, bir melek gibi görün.

Yatağınıza uzanın ve bırakın zihniniz gezinsin çevrede. Bir melek gibi düşünün.

Ben bir meleğim.

Çiçek nedir biliyorum ama hiç çiçek koklamadım. Hiç dikmedim de, büyümesini seyretmedim.

Aşkı tanıyorum, ama ben hiç aşık olmadım.

Hiç yıkanmadım, yüzmedim, derinlere dalmadım. Yağmur nedir biliyorum ama hiç ıslanmadım.

Çocuğuma sarılmadım hiç. Bir domatesi ısırmadım. Kendimden geçercesine dans etmedim. Araba kullanmadım. Hamakta uyumadım. Bir stadyumda binlerce insanla birlikte haykırmadım. Resim yapmadım. Sevgilimi omzundan öpmedim.

Melek olmakla ilgili ilk önemli duyguyu yakaladınız böylece: İnsanların yaşadığı pek çok şeyi büyüleyici buluyorlar. Kim bilir belki de imreniyorlardır bize. Onların sadece (bizden görerek) bildiği milyonlarca deneyimi ve duyguyu bizzat yaşadığımız için.

Örneğin melek üşümeyi bilmez. Parasızlığı. Özlemeyi. Efkarlanmayı. Korkudan titremeyi. Kendini değersiz hissetmeyi. Diş ağrısıyla kıvranmayı. Bir yakınını yitirmenin acısını. Terk edilmenin yarattığı boşluğu. Oğlunu savaşa yollamayı. İntikam planlamayı. Nefreti.

Öyleyse melek için insanın kendisi büyüleyici. Acısı tatlısıyla her türden deneyime açık yaşadığından. Meleğinkine kıyasla insanınki süngü ucunda yaşamak. Bıçak sırtında. Uçurum kıyısında. Çoğunlukla boşlukta...

Senaryonuzun önemli temalarından biri daha çıktı böylece: İnsana saygı.

Zaten insana secde etmesi istenmişti.

Meleğin yapmadığı bir şeyi yapmayı kabul ettiği için: Bedenlenmeyi.

Dünya üzerindeki bu zor hayatı yaşamayı.

Meleklerin en güçlü duygularından birinin insanlara yardım etmek olması çok doğal; bizim hayatımız onlara çok karmaşık, görkemli ama aynı zamanda korkutucu geliyor (Sanırım Wenders bu yüzden "Himmel Über Berlin-Berlin Üzerinde Gökyüzü"nün meleklerle ilgili bölümlerini siyah-beyaz, diğer kısımları renkli çekmiş).

Onlar sadece melek, oysa insan tam karşıtını da içinde barındırıyor: Şeytan dediğimiz varoluş biçimini, kötücüllüğü...

Bu iki yan sürekli çatışıyorlar. İnsan yüreğiyle zihni arasındaki gerilimden yorgun düşüyor. Ruhu alt üst oluyor, kafası karışıyor. İçindeki sevgi ile korku arasında savruluyor.

Hayat zor ve melek bunu biliyor.

Farklı eğilimler
Tam da bu yüzden melekleri konu alan filmlerin hemen tamamı insanlara yardım temasıyla o ya da bu şekilde ilgileniyorlar. Meleklerin varoluş biçimi ve duygularıyla ilgileri ise farklı seviyelerde.

"Always / Daima", melek olarak dünyaya geri yollanan kahramanımızın kendisinin sahip olduğu ve -ölerek- yitirdiği şeyleri bir başkasının kazanmasına yardımcı olmasındaki gururlu hüzne odaklanır. "It's A Wonderful Life" ise intihar etmeye karar vermişken karşısına çıkan koruyucu meleği aracılığıyla insan olmanın ve hayatın olağanüstü yönlerini öğrenen bir insanın yaşadıklarına ve duygularına... "Berlin Üzerinde Gökyüzü" meleklerin duygularına ağırlıklı yer verirken ondan hareketle yapılan "City of Angels / Melekler Şehri" -Holivud'dan bekleneceği üzere- meleklikten vazgeçip insan olmaya karar veren ana karakterinin yaşadığı aşk hikayesine odaklanır. Her gün 19.30'da Digitürk Hallmark kanalda gösterilen "Meleklerin Dokunuşu" dizisinde ise ana karakterler melekler, "bedenlenerek" insanlar arasına karışıyor, onlara sorunlarını çözmeleri için yardım ediyorlar.

Bunlar tercihlerdir. Bunları ve hayatı "bir melek olarak" inceler, yeterince üzerinde durursanız sizin tercihiniz de netleşmeye başlayacaktır.

Kuşkusuz tercihinizde kişiliğiniz ve yaşam görüşünüz ağırlıklı rol oynayacak. Örneğin bir yazar melekler kadar "melek gibi" insanlar sayesinde de hayatın güzelleştiğini anlatmayı yeğlerken bir diğeri çeşitli insanlara yardım etmekte başarısız olan melekleri anlatmayı ve böyle bir hikaye aracılığıyla ilahi yardımlara rağmen dünyada işlerin kötüye gittiği çünkü insanoğlunun çiğ süt emmiş olduğu mesajını vermeyi tercih edebilir.

Bu aşamadaki eylem planınız basit: Mümkün olduğunca malzeme toplayın ve ilham alın, sonra kafanızdaki her şeyi tek bir cümleyle ifade edin.

Önümüzdeki ay senaryoda neyi anlatacağınızı belirleyen cümleyi kurduktan sonra yapacaklarınızı işleyeceğiz; arzu ederseniz meleklerle ilgili "bir cümle" önerilerinizi elektronik posta adresimize gönderebilirsiniz.

Film+, sayı: 5, Ağustos 2005

2 yorum:

  1. Ne güzel yazı olmuş bu Tamer. Yazmaya yeltenemeyecek faniler de kendi hayatlarını ya(ş/z)arken feyz alabilir bu yazıdan. Ol denince olan yerin yaratılmışları üzerlerine düşeni yapmalı.

    Akılcı yaklaşım, güzel yazı.

    YanıtlaSil
  2. Teşekkür ederim Elif...
    Yorum yazmana hem sevindim, hem de utandım, şimdi fark ettim de "Manalı Filmler" açılalı burayı çok ihmal etmişim:(

    YanıtlaSil