Copyright © 2014 - Tamer Baran - Tüm Hakları Saklıdır.
Bu blogta yer alan yazılar (içerik), 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu gereğince eser sahibi olan Tamer Baran'a aittir. Söz konusu içerik eser sahibinin izni olmadan kopyalanamaz,yayınlanamaz...

26 Şubat 2010 Cuma

"Gen"

"Alınma" sözcüğü hafif kalıyor aslında, örneğin o görsel yapı öylesine bire bir kopyalanmış ki, oyuncular çekik gözlü olsalar filmi Japon veya Vietnam işi sanabilirsiniz

Türk filmlerinin üretimindeki artış, yelpazenin genişlemesine yol açtı, korku filmleri moda haline geldi. Son örneği Çağan Irmak'ın "Kabuslar Evi" olan birkaç korku dizisi de yapıldı, salonlarda ise "Okul", "Büyü", "Dabbe" derken, şimdi de "Gen" huzurlarımızda... Adı geçen bu eserlerin durumu parlak değil; bu da çok normal çünkü kostüme dram, komedi gibi Türk sinemasının deneyimli olduğu, hemen her döneminde usta işi ürünler verdiği türlerde -birkaç istisna dışında- durum son derece vahim... Onları beceremeyen sinemacılarımızın, neredeyse hiç deneyime ve bilgi birikimine sahip olmadığımız türlerde başarılı olmaları zaten imkansız.

Çünkü korku, örneğin kara film veya bilimkurgu gibi, öyküleme tekniklerinden görsel anlatımına, kendine has dilleri kullanan çok özel bir tür. Sanat yönetiminden oyunculuğa, senaryosundan rejisine özel bir yaklaşımı gerektiriyor, birikim çok önemli. "Gen"in ekibinde ise -doğal olarak- böyle bir birikime sahip insanlar yok, üstelik başlarındaki kişi henüz çok genç, yani sinemayla ve hayatla ilgili birikim ve deneyimi çok sınırlı.

İşin kötüsü "Gen"in hikayesi aynı yöntemle, ard arda cinayetler işleyen bir katile odaklanıyor; yani polisiye türünün trüklerinden ve anlatım biçimlerinden de yararlanma savında. Dolayısıyla birikimli olunması gereken özel tür sayısı bir değil, iki.... Bu anlamda son derece zor film bir "Gen".

Bu zorluklar karşısında yönetmen Togan Gökbakar ne yapmış diye sorarsanız, sırtını hazıra yaslamış: "Gen"in hikayesi ve öyküleme biçimi Holivud'dan, görsel yapısı son yıllarda pek çok örneğini izlediğimiz Uzak Doğu korku-gerilimlerinden alınma.

"Alınma" sözcüğü hafif kalıyor aslında, örneğin o görsel yapı öylesine bire bir kopyalanmış ki, oyuncular çekik gözlü olsalar filmi Japon veya Vietnam işi sanabilirsiniz.

Evrensellik adına
Sadece görsel yapısı da değil, -Haldun Boysan'ın canlandırdığı baş komiser karakteri biraz istisna- filmde Türklerle ilgili hiçbir şey yok. Yönetmen Gökbakar'ın geçen ay dergimizde yayımlanan söyleşisinden anlıyoruz ki bu durum filmin evrensel olması için özellikle amaçlanmış.

Bunu okuyup da şaşırmamak mümkün mü? Hadi yönetmen çok genç, bu filmin senaristi ve yapımcısı da mı sinema okulunu bu yıl bitirmiş? Bu şahısların hiçbiri "yerelden evrensele" başlığı altında özetleyebileceğimiz kültür teorisi tartışmalarını duymamışlar mı? Bir filmin evrensel olması için herhangi bir ülkeye ait olmaması gerektiğini sanmak nasıl bir cehalettir?

Yönetmen Gökbakar'a soruyorum: Dünya sinema tarihinde, hiçbir ülkeye ait olmadığı halde evrensel olabilmiş 3 film var mı? Sayabilir mi?

Bu cehaletle yola çıkınca varılan nokta vahim oluyor haliyle. "Gen"in hikayesinde, senaryosunda, karakterlerinde, sahnelerinde, rejisinde, küçücük bir zeka pırıltısı veya özgünlük yok. Hikayesi sekizinci sınıf; o kadar ki, çok basit bir trüğü, matah bir şeymiş gibi finale saklıyor; keşke filmi yapan gençler bir başhekimle konuşsalarmış, bir akıl hastanesinde hastaların yönetimi ele geçirip doktorları kilit altına almaları, onlara aynı tedavileri uygulamaları buluşunun ne kadar feci olduğunu konunun uzmanından öğrenirlerdi.

Bu kadar zayıf bir hikaye, bir de ciddi yanlışlar barındırınca iyice çekilmez oluyor: Filmi yapan gençler, keşke bir cinayet masası uzmanıyla görüşselermiş, intihara benzeyen bir ölüm vakasına bir başkomiser ve bir komiserin yollanmayacağını uzmanından öğrenirlerdi.

Keşke bir psikiyatrla görüşselermiş: "Gen"de anlatıldığı gibi "genleri bozuk" bir genç kadının başarılı bir doktor olmasının ve gündelik yaşamını böyle bir istikrarla sürdürebilmesinin çok istisnai bir durum olduğunu öğrenirlerdi. Bu gençler Hannibal Lecter olmayı çok basit bir şey sanıyorlar galiba.

Aslında her şeyi çok basit sanıyorlar: Bir neşterle cinayet işlenmiş, maktulün uzuvları yerinden çıkarılmışsa, polisler öncelikle yaranın biçimini inceler, bir uzman tarafından yapılıp yapılmadığını anlarlar. Anlaşılan filmin senarist ve yönetmeni hayatlarında polisiye izlememiş, okumamışlar ki, bu noktanın filmde bahsi bile geçmiyor. Oysa bir baş komiser, çıplak gözle bile aradaki farkı anlayabilir.

Tabii ki şu nokta da önemli: Konunun uzmanı bile olsa hiç kimse, bir neşteri, filmde gösterildiği gibi körlemesine 8-10 kez vücuda saplayarak jenital organları veya gözü oyup çıkaramaz, sadece parçalar. Bu da yönetmenimizin kulağına küpe olsun.

Hadi senariste de bir küpe takalım: Örneğin Thomas Harris gibi ciddi birikime sahip yazarların eserlerini okursa, bir komisere "(katil, maktulün) Hayattayken gördüğü son şeyin kendisi olmasını istediği için gözü oymuş olabilir" vb. komik diyaloglar yazılamayacağını öğrenir.

Bu kadar basit bir hikayeyi eline yüzüne bulaştıran bir senarist, haliyle senaryoyu da vasatın üzerine çıkaramıyor: Örneğin korku öğelerini hikayenin içinden geliştiremeyince karakterlere kabus göstererek puan toplamaya çalışıyor. Uzatmaya gerek yok, "Gen" son yıllarda izlediğim en başarısız senaryoya sahip, üstelik gereksiz biçimde uzun: Filmden çıkardığınızda yapıyı bozmayacak, eksiklik oluşturmayacak sahneleri atsak geriye 20-25 dakika ancak kalır. Yani senarist, özendiği ABD'li meslektaşlarının 20 dakikada yaptığı işi 90 küsur dakikada ancak yapabiliyor.

Yönetmen deseniz o da aynı: Deniz'in hastaneye taksiyle gidişi veya ilk cinayette duvarlara kanın fışkırması gibi seyircinin ezbere bildiği, sıradan sahneleri 10-12 plan çekmiş.

Sonuç: "Gen" çok başarısız bir film.

Çünkü bir eseri kopyalamak bile ustalık gerektiriyor...

Film+, sayı: 14, Mayıs 2006

Gen
Yönetmen:
Togan Gökbakar; Senaryo: Şahan Gökbakar, Alper Mestçi, Güray Ölgü, Murat Toktamışoğlu; Yapımcılar: Kemal Kaplanoğlu, Murat Toktamışoğlu; Görüntü yönetmeni: Veli Kuzlu; Müzik: Taner Onat, Serkan Sönmezocak; Kurgu: İlker Canikligil; Oyuncular: Doğa Rutkay (Dr. Deniz), Yurdaer Okur (Dr. Ragıp), Mahmut Gökgöz (Dr. Metin), Haldun Boysan (Komiser Halil), Sefa Zengin (Sefa); 2006 Türkiye yapımı, 105 dakika; Gösterim tarihi: 7 Nisan 2006

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder