Copyright © 2014 - Tamer Baran - Tüm Hakları Saklıdır.
Bu blogta yer alan yazılar (içerik), 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu gereğince eser sahibi olan Tamer Baran'a aittir. Söz konusu içerik eser sahibinin izni olmadan kopyalanamaz,yayınlanamaz...

15 Ocak 2010 Cuma

İmgeleri çözümlemek

İmgeler, bilinçaltınızın size geçtiği mesajlardır, düşleriniz gibi, ilk başta anlamsız görünebilirler, oysa gereken tüm bilgiyi içerirler, üzerinde durur, sorgularsanız, kapıların açılmaya başladığını göreceksiniz. Çabalarınız yeterli olmuyor, belirli bir imgenin neden zihninizde dönüp durduğunu bulamıyorsanız, bilinçaltınızdan yardım isteyebilirsiniz

Aklınızın beyazperdesinde beliriveren görüntüler (imgeler), yaşantı parçacıkları, anılar ve başka sanat eserlerinden oluşan malzemenin etkisi altında olduğunuzu duyumsuyorsanız, kimi imgeler gözleriniz önünde uçuşuyor, bazı replikler kulağınızdan gitmiyorsa, zaman zaman aşıklarınkine benzer coşkuyla havalanıp, dipsiz kuyulara düşüyorsanız, bir şey yapmanız gerekiyormuş da ne olduğunu bir türlü bulamıyormuşsunuz gibi bir duygu yüreğinizde beliriyorsa ve avcunuz fena halde kaşınıyorsa yeni bir senaryonun doğum sancılarını çekiyorsunuz demektir.

Hele de ilk deneyimlerini yaşamakta olan senaristler için belirsizlik ve ıstırapla dolu bir süreçtir bu, işleri kolaylaştırmanın yolu "ne yazacağınızı" kesin ve net bir biçimde belirlemenizden geçer. Varsayalım ki aşkla ilgili bir senaryo yazma arzusu duyuyorsunuz, eseriniz "Son Kuşlar" gibi bir şey mi olacak, yoksa "Sleepless in Seattle / Sevginin Bağladıkları" ya da "Love Story / Aşk Hikayesi" gibi mi? Genç senaristlere, kişisel eğilimleri açısından bu üç eser arasında ayrım yokmuş gibi görünebilir, oysa ciddi farklar vardır. İmrenilen filmler dikkatle incelenip hangi açılardan ilginç bulundukları ortaya çıkarılmalıdır, bu yolla elde edilen veriler, yazara kendisine dair bilgi sağlar.

İşe sizi etkileyen malzemenin analizini yaparak başlayabilirsiniz. Kafanızdaki imgeyi yakından inceleyin, o görüntünün içeriği ve sizde uyandırdığı duygu çıkış noktasını bulmanızı sağlayacaktır. Kuşkusuz imgenin içerdiği tüm bilgiye bir anda ulaşamayacaksınız, bulduğunuzun yanıtların yanında aklınızı kurcalayan pek çok soru da kalacaktır. Karamsarlığa kapılmaya gerek yok, yazacağınız senaryonun gömülü olduğu arazinin haritası tam da bu sorular aracılığıyla oluşacaktır.

"Çığlıklar ve Fısıltılar"ın çıkış noktasını oluşturan imgeyi örnek olarak kullanalım yine. Bir önceki yazıda gördüğünüz gibi Bergman, kırmızı bir odaya giren beyaz giysili dört kadının oluşturduğu imgeden uzun süre kurtulamamıştı. Aradan günler geçmiş, bilinçli ve (uykudaki gibi) bilinçsiz anlarında kadınların neden o odaya geldiklerini (ve gereken diğer bilgileri) bulmuştu.

İmgeler, bilinçaltınızın size geçtiği mesajlardır, düşleriniz gibi, ilk başta anlamsız görünebilirler, oysa gereken tüm bilgiyi içerirler, üzerinde durur, sorgularsanız, kapıların açılmaya başladığını göreceksiniz.

Çabalarınız yeterli olmuyor, belirli bir imgenin neden zihninizde dönüp durduğunu bulamıyorsanız, bilinçaltınızdan yardım isteyebilirsiniz. Ortalığın sessiz, vücudunuzun gevşemiş, zihninizin sakin olduğu bir zaman bilinçaltınıza doğrudan hitap ederek o imgenin anlamını açıklamasını talep edin (Uykuya dalmaya hazırlandığınız dakikalar bu tür teknikleri yapmak için idealdir). Çok yararlı bir tekniktir bu, bilinçaltınız, bilinciniz devre dışı olduğu için kendisinin en yüksek verimle çalıştığı uyku sürecinde yanıtı hazırlayacak, uyandığınızda size sunacaktır. Yanıt bir günde gelmezse soğukkanlılığınızı yitirmeyin, problemin halli daha fazla zamanı gerektiriyor olabilir. Ertesi akşam soruyu yineleyin, beklemeyi sürdürün, amacınıza ulaşacaksınız.

İnanılmaz çalışkan, sadık ve disiplinli bir hizmetkar olan bilinçaltınız, dünyanın en gelişmiş bilgisayarını gölgede bırakabilecek güç, hız ve işlem hacmine sahiptir, ondan nasıl yararlanacağınızı bilirseniz mucizeler yaratır.

Normalde yanıt açık seçik olarak aklınızda belirir, aradığınız şeyi bulduğunuzu "bilirsiniz" (lütfen dikkat: Mantık yürüterek akıllıca bir yanıt bulmaktan değil, bilginin içinizden çıkıp gelmesinden, zihninizde bir anda belirmesinden bahsediyoruz). Fakat bazı hallerde bilinçaltınızın mesajı, tanıması zor bir kılıkta karşınıza çıkabilir. Bir imgenin neden aklınıza takılıp durduğunu sorduğunuz gece, o imgeyle ve yazacağınız senaryoyla hiç ilişkisi yokmuş gibi görünen bir düş görebilirsiniz örneğin. Böyle bir durumda düşü ciddiyetle sorgularsanız yanıtla ilişkisini keşfedersiniz. Ya da diyelim ki bir ilişkisi yoktur, tam da o soruyu sorduğunuz günün sabahı o kitabı okumayı arzulamanızın bir anlamı mutlaka vardır, kitaba bu bilinçle yaklaşırsanız beklediğiniz yanıtın, örneğin bir Dostoyevski karakterinin sözleri arasında geçtiğini göreceksiniz.

Hangi temaları işlerse işlesin, hangi ülkede geçerse geçsin, sinema filmlerinin bir öyküsü olması gerekir. Yeni bir senaryo yazmaya çok çeşitli yollardan başlanabilse de, eninde sonunda varacağınız durak film öyküsünün tasarlanması aşamasıdır. Öyleyse sizi özellikle etkileyen imgenin (ya da yaşantı parçacıkları, anılar, diğer eserlerden bölümlerin) anlamını deşifre etmekte bir miktar ilerlediğinizde, öyküye son halini vermeye hazır olup olmadığınızı anlamanız gerekir.

Bu kararın tek ölçüsü "içinizdeki ses"tir, avcunuzdaki kaşıntı dayanılmaz biçimde arttıysa, artık hazır olduğunuz duygusu yüreğinizde belirdiyse öyküye son şeklini verme noktasına erişmişsiniz demektir. O an geldiyse öykü kolayca tamamlanacak, bir sinopsisi oluşturabilecek bilgi hızla akıp gelecektir. Öykü önemli kilometre taşlarında tıkanıyorsa, nasıl giderebileceğinizi bir türlü bulamadığınız ciddi mantık boşlukları varsa, bir süre daha beklemekte yarar olabilir, eninde sonunda bilinçaltınız başka mesajlar geçerek öyküyü ilerletmenizi sağlayacaktır.

Öykünün hazır olup olmadığını işe yarar bir yöntemle sorgulayabilirsiniz: Elinizdeki, bazıları birbirini tutmaz görünen, hatta açıkça birbiriyle çelişen çeşitli öğelerin beraberliğinden oluşabilecek filmi kaba hatlarıyla görebiliyorsanız, bir arkadaşınız nasıl bir proje üzerinde çalışmakta olduğunuzu sorduğunda bir cümleyle senaryonuzu tarif edebiliyorsanız, artık öykü kurma çalışmasına hazırsınız demektir. Bu tarif yapılırken başka filmlerden yararlanabilir, "'Pretty Woman / Özel Bir Kadın' gibi bir şey olacak, ama kız fahişe değil" gibi -senarist olmayanlara pek bir şey ifade etmeyen- cümleler kurabilirsiniz. Önemli olan kafanızdaki projeyi henüz tam şekillenmemiş bir haldeyken tanımlayabilmenizdir. Bu tarif filmin temelidir, herhangi bir repliğin ya da sahnenin, senaryonun amacına uygun olup olmadığını danışacağınız bilirkişidir, onu ne kadar iyi tarif ederseniz o kadar güçlendirirsiniz, o da yaşlı, bilge bir şahsiyet gibi size yol gösterir, tuzaklara düşmekten kurtarır, zamandan ve enerjiden tasarruf etmenizi sağlar.

Projenin tek cümlelik halini tarif edebilmekte yetkinleşmek için izlediğiniz filmleri mümkün olan en az sayıda sözcüğü kullanarak özetleme alıştırmaları yapabilirsiniz. Örneğin "The Sixth Sense / Altıncı His", ölmüş olduğunun bilincine varamayan ruhları gören bir çocukla, ona yardımcı olmaya çalışan bir psikoloğun ilişkisini temel alıyor. Dolayısıyla filmin ana cümlesini bu sözcüklerden yararlanarak kurabilirsiniz.

Bu senaryoyu siz yazıyor olsaydınız, başlangıçta üç seçeneğiniz olduğunu görecektiniz: Film Malcolm (Bruce Willis), çocuk ya da -"Altıncı His"te yapıldığı gibi- ikisinin ilişkisi üzerine kurulabilir (Ana hatlarıyla benzer bir proje olan, Patrice Chaplin'in romanından 1987'de Mary Lambert'in uyarladığı "Siesta", Ellen Barkin'in oynadığı -Malcolm benzeri- karakter üzerine kuruludur). A sınıfı Holivud filmlerinde çalışan usta bir senarist, bu üç şıktan sonuncusunu seçmesi gerektiğini bilir. Bunun birden fazla nedeni vardır ama, seyircinin, ölü olduğu finalde açıklanan bir adamla, ya da doğaüstü yeteneği yüzünden mutsuz olan, korku dolu bir çocukla özdeşleşmekte zorlanacağı gerçeği bile tek başına yeterlidir. Bu riski göze alacağınıza, seyircinin bayıldığı zaten bilinen sağlam bir dostluk ilişkisini de yedekleyerek projenizi gerek finans bulması, gerekse gişe başarısı bakımından güçlendirmiş olursunuz.

Öyküsünü tasarlama aşamasına gelmiş bir senaristin, filmin -bir cümleyle ifade edilebilen- ana hattını belirlemesi zorunludur, bu sürecin sonunda elde ettiği cümleyi tekrar tekrar kontrol etmesi ise akıllıca olacaktır. Hep söylüyoruz, senaryonuzun filme çekilmesini ve senaristlik kariyerinizin hiç olmazsa üç beş film sürmesini arzuluyorsanız, piyasaya çıkaracağınız ilk senaryonun endüstrinin koşulları dikkate alınarak hazırlanmış bir proje olması gerekir. Aksi halde eserinizin filme çekilmesi çok zorlaşacak, bu mümkün olabilse bile ancak çok sancılı bir sürecin sonunda o noktaya ulaşılacaktır. Endüstrinin güçbela ilerlediği, bir türlü şöyle bir silkinip ayağa kalkamadığı bir ülkede, işini iyi yapan, yönetmenine, yapımcısına güçlü destek veren bir senaristin popülaritesinin düşmeyeceğinden ise emin olabilirsiniz.

Sinema, Sayı: 62, Nisan 2000

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder