Copyright © 2014 - Tamer Baran - Tüm Hakları Saklıdır.
Bu blogta yer alan yazılar (içerik), 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu gereğince eser sahibi olan Tamer Baran'a aittir. Söz konusu içerik eser sahibinin izni olmadan kopyalanamaz,yayınlanamaz...

27 Kasım 2009 Cuma

"Organize İşler"

Popüler sinema yapmak, filmin içine gizli bile olmayan reklam koymayı gerektirmez. Tabii ki reklamla bu kadar haşır neşir olmak da bir tercihtir, ama bunu (bile) yapıyorsanız sonuçlarına da katlanırsınız; yıllardır yaptığınız gibi, sizi sanatçı olarak ciddiye alsınlar diye çırpınırsınız, ama almazlar (en azından sinemada)

Oyunlarını ve "Bir Demet Tiyatro"yu baz alırsak, Yılmaz Erdoğan çok yetenekli bir yazardır. O kadar iyidir ki, "Organize İşler"in senaryosunu bir başkası yazıp ona götürse pek çok aksaklığı görür, birer birer sayardı. Örneğin: "Filmde Asım ve Samet dışında karakter yok, diğerleri iki boyutlu bile olamamış" derdi ve eminim sorardı: "Bu senaryo çok karışık olmuş; sen tam olarak neyi anlatmak istiyorsun?"

Erdoğan çok yetenekli bir yazar ama, sinema filmi senaristi olamadı bir türlü. Hala sinema hikayesi kuramıyor, hala film karakterleri yaratamıyor, bunları geçelim, yazdığı-çektiği film sinema perdesinde ekranda olduğu kadar komik olamıyor (Bu sadece benim değil, salonu dolduran kalabalığın da düşüncesi. Hayatımda bir komedi filminde bu kadar az gülen bir seyirci topluluğu görmemiştim.)

Bizzat Erdoğan'ın yazdığı metinlerle tanıyıp komedi yeteneklerine hayran kaldığı bir dizi oyuncuyu koca film boyunca izleyip de gülemiyorsa, sorun izleyicide değildir. Erdal Tosun'u ele alın, ne kadar komik olduğunu unutanlar olduysa "Babam ve Oğlum" sayesinde hatırlamışlardır. Bu yetenekte bir oyuncuya, dile bu kadar yaslanan bir filmde "konuşmayı bırakmış adam" rolü yazmak Erdoğan'ın tercihi. Demet Akbağ "Bir Demet Tiyatro"dan önce de efsaneydi, o dizide yıllarca Lütfüye, Züleyha, Feriştah vb. kim bilir kaç karakteri inanılmaz başarıyla oynadı, ayrıca BKM'nin tüm oyunlarında önemli roller üstlendi. Böyle bir yeteneğe bu rolü yazmışsanız, seyirci ne yapsın, eleştirmen ne desin? Aynı şey Altan Erkekli için de geçerli.

Sezar'ın hakkı Sezar'a: Tolga Çevik ve Cem Yılmaz muhteşem oynamışlar. Fakat insan merak ediyor: Ülkenin en komik adamına bir komedi filmi için neden bu kadar ciddi bir rol yazılmış ki?

Senaryo sorunları
Komik olmaması bir yana, "Organize İşler"in senaryosu çok da zayıf, bir kere ciddi bir inandırıcılık sorunu var; filmin yan hikayelerinden birine bakın: Bir sosyologun imza gününe bir kişi bile gitmez. Fakat yazdığı kitabı AB 20 bin avro'ya alır. O sosyologun bu parayla yapacağı ilk iş, gidip kızına araba almaktır. Fakat üniversite mezunu çiftler bile bir arabanın nasıl satın alınacağını bilmezler, çalıntı arabaya dünyanın parasını sayarlar.

Devam edelim: Biri sosyolog, diğeri fizik dalında öğretim üyesi olan aynı çift, paralarını kurtarmak için ne idüğü belirsiz, ama çok tehlikeli bir adam olduğu her halinden belli olan Müslüm Bey'in abisine başvururlar, üstelik bunu öneren o adamları bizzat gören tek aile üyesi olan kızları Umut'tur... Sanki bu insanlar gazete okumuyor, TV izlemiyorlar. Ömürleri boyunca otopark mafyasıyla bile karşılaşmamışlar, "Kurtlar Vadisi" dizisinden haberleri olmamış.

Diyelim ki Erdoğan aydınların hayattan kopuk olduklarını düşünüyor, o yüzden o karakterleri böyle çizmiş. Peki "çekirdekten yetişme hırsız" Asım da mı İstanbul'daki hayatı hiç öğrenememiş? "Gerçek" Asım ve arkadaşları ellerini kollarını sallaya sallaya yüklüce bir miktar parayı tahsil etmeye giderler mi? Anlaşılan onlar da mafyadan bahsedildiğini hiç duymamışlar, hele çek-senet mafyası kavramından tamamen habersizler.

Senaryo iyi kurulamayınca, filmin tam olarak ne anlatmak istediği de anlaşılamıyor. Erdoğan iddia ettiği gibi kurtarıcı kavramını tartışmaya açmaya niyetlendiyse, seyircinin "Bizi kurtarıcılardan kim kurtaracak?" diye sormasını arzu ettiyse, Umut ve ailesinin Müslüm Bey ve ailesiyle ilişkisinin nasıl devam ettiğini de işlemeliydi; bunu yapmadığı için soru havada kalıyor.

Bu senaryodaki aksaklıklar yazmakla bitmez, son bir noktaya daha değineyim: İyi senaryonun şu kuralını eminim Erdoğan da biliyordur: "Herhangi bir öğeyi (diyalog, karakter, sahne) çıkardığınızda bir eksiklik oluşuyorsa o öğe fazladır, gereksizdir." Bu filmden, İstanbul görüntülerini, Asım'ın kızıyla ilgili yan hikayeyi, hatta Asım'ın karısını ve metresini çıkarın, yapı bozulmayacaktır.

Popüler sinema
Aslında filmdeki -Özgü Namal hariç- hiçbir güzel kadının hikayeye bir katkısı yok ama, popüler filmlerin -genelde- güzel kadın rolleri gerektirdiğini herkes biliyor, fakat bakın Yılmaz Erdoğan ne diyor: "Seyirci sayısı ve para, bu ikisi de benim için teknik terimlerdir. Film yaparken gerçekten umursadığım şeyler değildir."

Filme bakıyorsunuz, hikayeye hiç katkısı olmayan bir sahnede, filmin ana sponsorunu anımsatacak bir kız oynuyor, hatta -herhalde seyirci o saça rağmen anlamayabilir düşüncesiyle- markanın adı diyalog içinde geçiyor. Yani film, sahibini yalanlıyor.

Dahası da var: Neredeyse tüm söyleşilerinde Yılmaz Erdoğan şu türden cümleler ediyor: "Bir kurtarıcı hikâyesi 'Organize İşler'. Kimin kimi kurtardığının belli olmadığı, Süpermen'in de, en büyük kurtarıcı olarak maymuna döndüğü bir hikâyedir bu film. Çünkü ben öyle düşünüyorum ki, İstanbul'a şu anda Süpermen gelse onu doğduğuna pişman ederiz. Ediyorlar da aslında bir anlamda filmde."

Filmdeki kişi Süpermen değil, sahnede Süpermen'i canlandıran komedyen Samet. Yani senarist olarak filme Samet adında bir karakter koymuş, fakat Süpermen filmin karakterlerinden biriymiş gibi anlatıyor. Süpermen hayal ürünü bir kahraman, en az Asım ya da Samet kadar kurmaca. Bir başka kurmaca içinde kullanabilir, Türkiye'ye geldiğini, hatta Türk olduğunu bile iddia edebilirsiniz. Bu ayrı bir tercihtir, Erdoğan'ın yaptığı ayrı; buna kimsenin bir itirazı olamaz, sadece sorulabilir: Neden Erdoğan filmde yapmadığı bir şeyi yapmış gibi anlatıyor?

Komedi yapmak, hikayeyi, karakterleri ve -asıl önemlisi- sosyal meseleleri hafife almayı gerektirmez. Araba hırsızını, yankesiciyi artıları eksileriyle bir insan olarak işlemek ayrı bir şeydir, sevimli hale getirmek başka.

Popüler sinema yapmak, filmin içine gizli bile olmayan reklam koymayı gerektirmez. Tabii ki reklamla bu kadar haşır neşir olmak da bir tercihtir, ama bunu (bile) yapıyorsanız sonuçlarına da katlanırsınız; yıllardır yaptığınız gibi, sizi sanatçı olarak ciddiye alsınlar diye çırpınırsınız, ama almazlar (en azından sinemada).

Zaten filmlerindeki tüm sorunların kaynağı o: Yılmaz Erdoğan olabileceği her şey olmak, kazanabileceği her şeye sahip olmak istiyor, örneğin aşiret mantığıyla BKM'nin tüm oyuncularına gerekli gereksiz rol yazıyor, fakat senaryo beğenilsin istiyor. Senaristliği eleştirildikçe daha büyük hedefler koyuyor, İstanbul'u da ana karakterlerden biri olarak ele almaktan bahsediyor. Ayakları hiç yere basmayan bir dünya kuruyor, fakat toplumsal bir sorunu tartışmaya açtığını söylüyor. Kendisinin sinema yönetmenliğini sorgulamaya yanaşmıyor, ödül versinler, filmlerini önemsesinler istiyor.

Seyirci ve eleştirmenlerse verebildiklerini veriyorlar; çünkü bu arzuların çoğu birbiriyle çelişiyor, hepsinin birden gerçekleşmesine imkan yok.

Film+, sayı: 11, Şubat 2006

Organize İşler
Senaryo ve yönetim:
Yılmaz Erdoğan; Yapımcı: Necati Akpınar; Görüntü yönetmeni: Uğur İçbak; Müzik: Ozan Çolakoğlu; Kurgu: Mustafa Presheva; Oyuncular: Yılmaz Erdoğan (Asım), Tolga Çevik (Samet), Özgü Namal (Umut), Demet Akbağ (Nuran), Altan Erkekli (Yusuf Ziya), Cem Yılmaz (Müslüm); 2005 Türkiye yapımı; 106 dakika; Gösterim tarihi: 23 Aralık 2005

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder