Copyright © 2014 - Tamer Baran - Tüm Hakları Saklıdır.
Bu blogta yer alan yazılar (içerik), 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu gereğince eser sahibi olan Tamer Baran'a aittir. Söz konusu içerik eser sahibinin izni olmadan kopyalanamaz,yayınlanamaz...

20 Kasım 2009 Cuma

"O Çok Sevimli"

Nick Cassavetes oldukça başarılı. Özellikle açılış sekansında, yaralı bereli yüzlerdeki bezgin anlatımı, sürekli yağan yağmurun usandırıcılığıyla birleştiriyor, genç bir kadının yalnızlığını iliklerimizde duymamızı sağlıyor

Böyledir işte Hollywood: Gişe başarısı uğruna klişelerin, üç kuruşluk buluşların peşinde dolaşır, örneğin bin defa seyrettiğimiz macera filmlerini biraz daha değişik öykü ve yeni oyuncularla bir kez daha kotarır, usta yönetmenlerini “Mission Impossible-Görevimiz Tehlike”, yetenekli oyuncularını “Con Air” gibi zırvalıklarla harcar, derken bir de bakmışsınız, tüm bunların dışında kalan, çizgi üstü, farklı bir lezzet barındıran bir film çıkagelmiş, üstelik başrolünde yüksek bütçeli Hollywood filmlerinden tanıdığımız oyuncularla…

“O Çok Sevimli” ilk bakışta Hollywood’un dışından geldiği izlenimi veren bir film. Tartışılmaz bir Avrupa lezzeti taşıyor, Cassavetes imzası da Amerikan Bağımsız Sineması’nı imliyor, fakat film bir açıdan da Hollywood kulvarının dışında kalmıyor.

Bağımsız sinemanın dünya çapında saygın ismi oyuncu-yönetmen John Cassavetes’in ölümünden bir yıl önce yazdığı senaryo oğlu Nick’in yönetmenliğinde peliküle aktarılmış. Bu filmden anlıyoruz ki Nick babasının mirasını devralmak konusunda istekli ama bağımsız takılmak yerine Hollywood’la uzlaşmayı yeğliyor. Böylece ortaya sinema dili ve anlatımı bakımından Hollywood’dan tam manasıyla kopamamış, senaryosu, özellikle temaları bakımından ise tam anlamıyla “bağımsız” bir yapım çıkıyor.

“O Çok Sevimli” eski tabirle “karasevda” üzerine bir film, o yüzden de yüceltilmiş aşk temasının kıyılarında dolaşıp onu da çoğunlukla romantik komedi kalıplarında işlemeyi yeğleyen Hollywood’un dışında kalıyor. Senaryonun akışı, karakterlerin derinlemesine işlenmesi ve gündelik yaşamlarına çokça girilmesi gibi açılardan değişik bir filmle karşı karşıyayız.

Kuşkusuz bu görülmemiş, duyulmamış bir çerçeve değil; şaşırtıcı olan, Hollywood’dan böyle bir filmin çıkması. İlginç olan, başrolünde John Travolta gibi 20 milyon dolarlık bir oyuncunun yer aldığı bir eserin Avrupa filmlerini (Antonioni ya da Metin Erksan’ın yapıtlarını) ve tuhaf bir şekilde Zeki Demirkubuz’un “Masumiyet”ini anımsatması.

Öte yandan “O Çok Sevimli” sinema dili bakımından Avrupa filmlerinin yolunu izlemiyor, kimi küçük farklılıklar içerse de Hollywood kulvarından gidiyor. Nick Cassavetes babası gibi özellikle diliyle bağımsız bir film yapmaktan yana değil, bildiğimiz Hollywood tarzı anlatımı daha yumuşak bir biçimde kullanıyor. En gelişmiş örneklerini macera filmlerinde izlediğimiz kurgu biçimlerini deniyor, ağır görüntüyü yaratıcı bir koz olarak masaya sürüyor. Tüm bunlar filmi temaları bakımından benzettiğimiz Avrupa ürünlerinden kesin bir biçimde ayırıyor ve özellikle oluşturduğu atmosfer bakımından değerli hale getiriyor.

Doğrusu bu açıdan Nick Cassavetes oldukça başarılı. Özellikle açılış sekansında, yaralı bereli yüzlerdeki bezgin anlatımı, sürekli yağan yağmurun usandırıcılığıyla birleştiriyor, genç bir kadının tüm dünyaya karşı yalnızlığını iliklerimizde duymamızı sağlıyor. Kiefer ile Maureen’in birlikte içtikleri sahnede kurguyla oynayarak hem karakterin dengesiz ruh halini veriyor, hem de yaklaşan şiddete seyirciyi hazırlıyor. Keza Maureen ile Eddie’nin birlikte geçirdikleri geceye ait sahnelerde de olağanüstü bir anlatım tutturuyor. Zaten filmin neredeyse tümünde görüntü çalışması olağanüstü ve az rastlanır bir estetik düzeyde seyrediyor.

Nick Cassavetes’in rejideki başarısı incelikli senaryodan olduğu kadar usta işi oyunculuklardan da destek alıyor. Aslında “O Çok Sevimli” tipik bir oyuncu filmi, çok güçlü üç oyuncu olmasa böyle bir başarıya ulaşamayacak bir yapıt.

Bitmiş tükenmiş, bunu bildiği için öfkeli ve dolayısıyla şiddete yatkın bireyleri olağanüstü bir beceriyle perdeye aktaran Sean Penn bir kez daha kendi kalemine uygun bir rol bulmuş, gerçek yaşamdaki eşi (“Forrest Gump”tan tanıdığımız) Robin Wright’la paslaşarak oyununu konuşturuyor. Travolta’ya düşense son derece minör oynayan bu ikilinin yanında daha düz bir performans sergileyerek seyircinin Maureen ile Eddie arasındaki tutkudan yana tavır koymasına yardımcı olmak. Onun gibi bir yetenek için fazlasıyla kolay bir iş, Travolta da her zamanki zarifliğiyle işin altından kalkıyor.

Yine de “O Çok Sevimli” için fazla övgü düzmenin zemini yok. Daha birkaç yıl evvel Hollywood’dan “Leaving Las Vegas-Elveda Las Vegas” diye bir film çıktığına göre, Mike Figgis’in eserindeki başarıları bu filmde de aramamız çok doğal; “O Çok Sevimli”ninse usta işi oyunculukları ve başarılı rejisi dışına yarına kalacak bir özelliği pek yok.

Sinema, Sayı. 37, Ocak 1998

She’s So Lovely / O Çok Sevimli
Yönetmen:
Nick Cassavetes; Senaryo: John Cassavetes; Yapımcılar: John Travolta, René Cleitman, Gerard Depardieu; Görüntü yönetmeni: Thierry Arbogast; Müzik: Joseph Vitarelli; Kurgu: Petra von Oelffen; Oyuncular: Sean Penn (Eddie Quinn), Robin Wright Penn (Maureen Murphy Quinn), John Travolta (Joey Germoni), Susan Traylor (Lucinda), Harry Dean Stanton (Tony 'Shorty' Russo), Debi Mazar (Georgie); 1997 Fransa, ABD ortak yapımı, 100 dakika; Dağıtımcı firma: WB.; Gösterim tarihi: 12 Aralık 1997

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder