Copyright © 2014 - Tamer Baran - Tüm Hakları Saklıdır.
Bu blogta yer alan yazılar (içerik), 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu gereğince eser sahibi olan Tamer Baran'a aittir. Söz konusu içerik eser sahibinin izni olmadan kopyalanamaz,yayınlanamaz...

20 Kasım 2009 Cuma

"Kurtlar Vadisi - Irak"

Propoganda amacıyla çekilmiş Hollywood filmlerinin ucuz bir taklidini yapıp ABD karşıtı olduklarını iddia edemezler... ABD'ye gerçekten karşılarsa, onların elindeki en güçlü silahın (Hollywood) alternatifini üretmeleri gerekirdi, yani sinema sanatının araçlarını en az onların yaptığı kadar etkili biçimde kullanmalıydılar

Polat Alemdar, Sam ve adamlarının kafalarına çuval takabilse, tüm dünya bu kez Türklerin Amerikalıların başına çuval geçirdiğini görecekti.

Son yılların ülkemizi ilgilendiren en önemli olaylarından birinden hareketle yazdıkları hikayede, son yılların en popüler Türk kahramanına, "Kurtlar Vadisi - Irak" senaristlerinin belirlediği misyon bu... Seyirci kitlesini, bu tavrı alkışlamaya davet ediyorlar: Göze göz, kurşuna kurşun, çuvala çuval...

Söz sahibi bazı politikacılar, filmden memnuniyetlerini medyaya bildirirken acaba hikayeden şu sonucun çıktığının bilincinde miydiler: Filmin söylemine göre, Türk devleti/hükümeti bu olayla ilgili hiçbir şey yapamamış, tavır koymak duyarlı bir istihbaratçıya kalmış...

Eğer bu cümle doğruysa, utanmamız lazım...

Yanlışsa, filmi yapanların niyetini sorgulamak gerekir.

Her halükarda alkışlanacak bir şey yok ortada...

Hafife almak
"Kurtlar Vadisi - Irak" filminin bu kadar kötü olmasının nedenleri belli: Senaryo da, film de aceleye gelmiş; dizi bittikten sonra, arayı fazla soğutmadan filmi gösterime sokmak telaşıyla ana hikaye, karakterler, yan öyküler gibi temel öğeler üzerinde yeterince durulamamış. Zaten filmin ana ekseni yanlış kurulmuş: medyaya yansıyan onlarca olayı perdede canlandırma hevesi her şeyin önüne geçmiş... İşin içinde bir de "Türkiye'de hiçbir sinemacının yapamadığını yapalım" sevdası olunca, aksiyon sahnelerine aşırı önem verilmiş, diğer her şey ikinci planda kalmış...

Fakat bu açıklamaların hiçbiri yeterli değil, bunların hepsinin altında çok ciddi bir problem daha var: Hafife almak... Çuval hadisesini de... Irak'ta yaşanan insanlık acılarını da... sinema sanatını da...

Örneğin TV dizilerinin öyküleme tekniğini kullanmışlar. Tüm hikayeleri, bölünebilecek uzunluktaki her sahneyi bölüp paralel kurguyla ilerletmişler. Senaryonun "bakış açısı"nı geniş tutmuşlar; ana kahramanı bırakıp hapishaneye, Doktor'un işiyle ilgili "sorunlarına", Sam'in duasına, Şeyh'in zikir ayinine giriyorlar ki bunların filmin hikayesiyle bir ilgisi yok. Ve tabii ki tüm karakterler son derece derinliksiz, hatta Sam gibi bazıları karikatüre dönüşmüş...

Hatta (inanılır gibi değil ama) baş kahramanları Polat Alemdar da...

Hayat felsefesi "görevi kutsal bilirim, vatan hainlerine acımam" biçiminde özetlenebilecek bir kişinin, bir karakter olarak dramaturjik açıdan değeri yüksek olmaz zaten. Fakat bu kez o değer daha da aşınmış: Bildiği ortamlardan, tanıdığı dost ve düşmanlardan uzaklaşınca Polat sudan çıkmış balığa dönmüş, elde silah şaşkın şaşkın oradan oraya koşturuyor. Otele, piyanoya bomba yerleştiriyor, dürbünlü tüfekle çatıda pusuya yatıyor; tek amacı Sam'i öldürmek...

Sanki ABD Sam'in yerine birini göndermeyecek!..

Sanki kaç yıllık Türk-Amerikan ilişkileri bir adamın ortadan kaldırılmasıyla birden düzeliverecek!..

Sanki Sam ölünce, bir ülkenin incinen onuru yeniden dirilecek!

Polat, Sam'in otele çocukları getirtebileceğini düşünemiyor... Başka bir sahnede arkadaşlarına sığındıkları evin güvenli olmadığını söylüyor, nedense yer değiştirmiyorlar, birkaç saat sonra ABD birlikleri tam teçhizat geliyor, -henüz tanışmadıkları- Leyla kurtarmasa ölecekler.... Aynı Polat, Irak'a girdiği an, üstlerini aramak isteyen Kürt askerleri anında öldürmek suretiyle cümle aleme gelişini bildiriyor... Filmin internet sitesinde kendisinden "çok özel olarak yetiştirilmiş... devlet adına çalışan gizli bir servisin, yurt içi ve yurt dışı sayısız operasyonuna katılmıştır" biçiminde bahsedilen bir adamın hareket tarzı bu mu olur?

Bu haliyle Polat'ın, çizgi romandan uyarlanan "Superman", "Batman" gibi Hollywood kahramanlarından hiçbir farkı yok...

Baş kahramanı "Polatman" olan filmin kendisi de, sinemasal açıdan "First Blood-İlk Kan" (Rambo) vb. filmlere, söylemi itibarıyla da "Cobra"ya benzemiş...

Gayet faşizan bir ideolojiye yaslanan o filmleri Hollywood 80'lerde yapmıştı, ABD'de -ve çoğu Batı ülkesinde- muhafazakar Yeni Sağ iktidarları en koyu dönemini yaşıyordu. O yapıyı 2006'da, hele de Hollywood bile artık bunu yapmıyorken taklit etmek, haliyle vahim bir sonuç doğuruyor... Aynı söylemi taşıyan Amerikan filmleri günümüzde de çekiliyor, ama o sinemasal tavır çoktan terk edildi...

Örneğin intihar komandosunun bakış açısıyla çekilmiş planları sepye yapmak, çok eskilerde kalmış bir sinemasal anlayışın ürünü. Bu kadar sığ bir senaryoyla yola çıkmak da... Ucuz duygu sömürüsü de: Arkadaşı tarafından vurulan iyi yürekli bir asker dışında Amerikalılar tümden kötü, Kürtler istisnasız riyakar (top dağıttığı için alkışladıkları Sam bile lokantadaki toplantı sahnesinde alay ediyor Kürt liderle... Hatta bir sahnede Memati, Aldülhey'e "Hepsi bu Kürtlerin yüzünden" diyor) vs.

İdeolojik zemin
Tüm bu nedenlerle filmin ideolojik zeminini, örneğin Amerikan karşıtı olup olmadığını tartışmanın gereği yok. Propoganda amacıyla çekilmiş Hollywood filmlerinin ucuz bir taklidini yapıp ABD karşıtı olduklarını iddia edemezler... ABD'ye gerçekten karşılarsa, onların elindeki en güçlü silahın (Hollywood) alternatifini üretmeleri gerekirdi, yani sinema sanatının araçlarını en az onların yaptığı kadar etkili biçimde kullanmalıydılar. Hollywood'da üretilmiş, ama ABD yönetimlerine çok ağır eleştiriler getiren nice film var: "Wag the Dog", "JFK", "Nixon" gibi... Bu filmler ve ABD dışında yapılmış "Z-Ölümsüz", "Missing-Kayıp" gibileri, gerçek olaylardan hareketle üzeri örtülmeye çalışılan kimi sırları geniş yığınlara açıklıyor, suçları deşifre ediyorlar. Sinema aracılığıyla muhalefet böyle yapılır, medyaya yansımış bir dizi olayı tekrar görselleştirerek değil...

Ayrıca "Casualties of War-Savaş Günahları" gibi, Amerikalıların işgal ettikleri bir ülkede işledikleri suçlara eğilen filmler de var, ABD toplumuna, medyasına ciddi eleştiriler getiren "Insider-Köstebek" gibi eserler de...

Uzatmaya gerek yok; politikayla doğrudan ilgili bir hikaye anlatmalarına rağmen, onca patlama arasında ABD'nin değişik ülkelerde yaptığı gizli operasyonlarla ilgili çirkin gerçekleri aktaran "The Rock-Kaya"nın ideolojik seviyesine bile ulaşamamışlar...

Fakat bizden, filmi ABD karşıtı olduğu için alkışlamamızı bekliyorlar.

Oysa film kendisi hafif olduğu için, ABD'nin yaptıklarını da hafifletiyor.

Örneğin terörle ilgili ideolojik yaklaşımı çok sığ. Örnek bir karakter olarak sunulan Şeyh Kerkuki'nin intihar komandosu olmayı kınarken yaslandığı tek gerekçe terör eylemi sırasında masum insanların da ölmesi... Bir söyleşisinde bunun çok önemli bir mesaj olduğunu belirten Serdar Akar'a sormak lazım: Herhangi birisi, intihar saldırısıyla öldüreceği onlarca kişinin içinde bir tek masum insan bile olmadığından emin olsa... eylemi meşru mu olacak?...

Veya şöyle sorayım: Polat ve ekibinin piyanoya yerleştirdiği bomba patladığı sırada o binada Sam'den başka kimse yok muydu?.. Diyelim ki filmin senaristleri tüm Amerikan askerlerini düşman kabul ediyorlar; peki evine ekmek götürmekten başka derdi olmayan bir temizlikçi de mi yoktu o binada?..

Yoksa... sırf Sam'e hizmet ettiği için ölmeyi mi hak ediyordu?..

Film+, sayı: 12, Mart 2006

Kurtlar Vadisi - Irak
Yönetmen:
Serdar Akar; Senaryo: Raci Şaşmaz, Bahadır Özdener; Yapımcı: Raci Şaşmaz; Görüntü yönetmeni: Selahattin Sancaklı; Müzik: Gökhan Kırdar; Kurgu: Kemalettin Osmanlı; Oyuncular: Necati Saşmaz (Polat Alemdar), Billy Zane (Sam Marshall), Ghassan Massoud (Şeyh Halis Karuki), Gürkan Uygun (Memati Baş), Bergüzar Korel (Leyla), Kenan Çoban (Abdülhey), Gary Busey (Doktor); 2006 Türkiye yapımı, 122 dakika; Gösterim tarihi: 3 Şubat 2006

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder