Copyright © 2014 - Tamer Baran - Tüm Hakları Saklıdır.
Bu blogta yer alan yazılar (içerik), 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu gereğince eser sahibi olan Tamer Baran'a aittir. Söz konusu içerik eser sahibinin izni olmadan kopyalanamaz,yayınlanamaz...

16 Ekim 2009 Cuma

"Tehlikeli İlişkiler"

Gino ve adamlarının koridorda yürümelerinden dairedeki çatışma sahnesine kadar her bir planı bu bakış açısına uygun biçimde çeken Wachowski Kardeşler’in işlerini iyi bildikleri ortada; sonuçta filmleri, A sınıfı Hollywood ürünleri kadar başarılı ve kesinlikle çok eğlenceli

Hollywood ve Avrupa sinemasının ortalama ürünlerinin giderek daha da sıkıcı hale gelmesiyle birlikte yaratıcı genç yönetmenlerin kısa yoldan başarı kazanmalarının yolu neredeyse tümüyle kapandı. Bu durum, düşük bütçesi, sürekli merak ve kaygıya yaslanan öyküleri, şiddet ve ihanete yer vermesi dolayısıyla genç sinemacıların kendilerini göstermeleri için ideal türlerden biri olan “kara film”e hız kazandırdı. 90’lı yılların gözdelerinden biri olan bu türün aynı hızla 2000’lere taşınacağı neredeyse kesin. Bunun en önemli göstergelerinden biri gerçek birer kara film örneği olmasalar da türün şablonlarıyla çok içli dışlı duran “The Assassins-Suikast Çemberi” ve “Diabolique-Şeytanca”nın Sylvester Stallone, Sharon Stone gibi starların rol aldığı A sınıfı filmler olarak Hollywood’da çekilmeleri. Bir diğer gösterge ise “Suikast Çemberi”nin senaryo yazarları olan Wachowski Kardeşler’in ilk filmleri “Bound”un ta kendisi. Çünkü “Bound” kara film klişelerini alaya alan bir kara film.

Wachowski Kardeşler’in “yenilikçi” biçiminde anılmaları yanlış, en azından senaryo düzeyinde herhangi bir şeyi yenilemedikleri ortada. Onların yaptığı, karakterleri, öykünün yapısıyla tipik bir kara film kurmak, irili ufaklı bir dizi değişiklikle bunu bir parodi düzeyine yükseltmek, öyküyü ilerletirken bir dizi hınzırlıkla keyifle izlenen bir filmin ortaya çıkmasını sağlamak… O yüzden benzetildikleri kimi isimlerle, örneğin Coen Kardeşler ya da Quentin Tarantino ile aralarında hiçbir bağ yok.

“Barton Fink” ya da örneğin “Pulp Fiction-Ucuz Roman”, öncelikle “tür filmi” değildiler, çok özgün bir bakış açısına sahip, tür sentezi ürünlerdi, yaratıcı ve kesinlikle yenilikçiydiler. Ayrıca bunlar temelde inançla ilgili filmlerdi, yaratıcının yarattığı ürüne ve ondaki kişiliklere inanması ve saygı duyması sonucu ortaya çıkmış, gerçek karakterlerin, insanlık durumlarının işlendiği, gerçek birer dramdılar.

“Bound”un ise dramla uzaktan yakından bir ilişkisi yok. Çünkü “Bound” çok bilinçli yapılmış, özellikle kastedilmiş “şaka film”lerden biri. Türün klişeleri önce anımsatılıyor, hatta altları çiziliyor (klişe metres, “sert erkek” tipinin bir karikatürü olan Corky’nin kahveyi sade içeceğini tahmin ediyor örneğin), sonra bunlarla oynanmaya başlanıyor, örneğin elindeki bir bavul parayı kaptıran gangster filmin bir yerinde dizginleri ele alıyor, özellikle ikinci yarıda öykü, bir oraya, bir buraya yalpalayarak gidiyor, olası tüm finallere açıkken kara filmden çok vasat maceralara yaraşır bir finalle noktalanıyor. Kuşkusuz bu da yönetmenlerin bir seçimi, finalde kazananın da aslında kaybetmiş olduğu bir kara film değil, bir parodi yapmaya sıvandıkları için filmlerini mutlu sonla bitirmelerinde hiçbir sakınca yok.

Gözde bir türün parodisini yapmaları dışında Wachowski Kardeşler’in asıl yeniliği sinema dillerinde. Hollywood tarzı anlatımın yer yer çok stilize, genelde epeyce cilalı, ama akıllıca tasarlanmış, yaratıcı ve hınzır bir biçimiyle karşı karşıya kalıyoruz film boyunca. Örneğin Gino’nun vurulup yere düşüşü, yüzlerce filmden bildiğimiz dramatik bir ölüm planının çok yenilikçi bir versiyonu. Ceasar’ın beyaz boyaların üzerinde vurulması ise gerçekten çok çarpıcı bir buluş, o bölüm, kara film tarihinin ünlü ölüm sahnelerinden hiç aşağı kalmıyor.

Yönetmenleri asıl ele veren ise küçücük bir plan oluyor. Hızla kayarak telefon kablolarını izleyen kamera, rastladığı düğümün üzerinde 360 derece dönüp yoluna devam ediyor. Herhangi bir kara filmde bu tür bir hınzırlığa rastlanmaz çünkü amaç seyirciyi güldürmek değil, tedirgin etmektir. Wachowski Kardeşler’in filminde rastlanabiliyor çünkü onların amacı türün parodisini yapmak, yani eğlenmek ve eğlendirmek.

Bu yüzden de bilinen başka klişelere de yaslanmakta bir sakınca görmüyorlar. Örneğin Violet ile Corky arasındaki sevişme sahnesi, lezbiyenlikle ilişkisi olmayan birilerinin düşünebileceği biçimde yapay ve sıradan. İyi çekilmiş olması, heteroseksüel bakış açısıyla yaratılmış olduğu gerçeğini değiştirmiyor. Zaten yapaylık Wachowski Kardeşler’in istediği bir şey. Filmlerine baştan sona öyle bir hava veriyor, Ceasar’i Corky ile ilk konuştukları sahnede herhangi bir Martin Scorsese filminden fırlamış bir Joe Pesci gibi konuşturuyor ve oynatıyor, Italyan Mafya babasi Gino’da ise “The Godfather-Baba”nin unutulmaz kişiliği Don Corleone’yi yineliyorlar.

Gino ve adamlarının koridorda yürümelerinden dairedeki çatışma sahnesine kadar her bir planı bu bakış açısına uygun biçimde çeken Wachowski Kardeşler’in işlerini iyi bildikleri ortada; sonuçta filmleri, sinema dili, görüntüleri ve oyunculuklarının düzeyiyle A sınıfı Hollywood ürünleri kadar başarılı ve kesinlikle çok eğlenceli.

Sinema, Sayı:31, Haziran 1997

Bound-Tehlikeli İlişkiler
Senaryo ve yönetim: Larry Wachowski, Andy Wachowski; Yapımcılar: Andrew Lazar, Stuart Boros; Görüntü yönetmeni: Bill Pope; Müzik: Don Davis; Kurgu: Zach Staenberg; Oyuncular: Gina Gershon (Corky), Jennifer Tilly (Violet), Joe Pantoliano (Ceasar), Mary Mava (Barmaid), Barry Kivel (Shelly), Richard C. Sarafian (Gino), John P. Ryan (Micky); 1996 ABD yapımı; 109 dakika; Dağıtımcı firma: Özen Film; Gösterim tarihi: Mayıs 1997

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder