Copyright © 2014 - Tamer Baran - Tüm Hakları Saklıdır.
Bu blogta yer alan yazılar (içerik), 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu gereğince eser sahibi olan Tamer Baran'a aittir. Söz konusu içerik eser sahibinin izni olmadan kopyalanamaz,yayınlanamaz...

9 Ekim 2009 Cuma

Sinemanın gecikmiş özgürlüğü: “Yasak İlişki”

Uzun yıllar sonra ilk kez sinema “Yaşasın aşk!..” sloganını yükseltiyor. Uzun yıllar sonra ilk kez sinema, gecikmiş bir özgürlükle yeniden canlanıyor…

Evlilik dışı ilişki ilk gününden beri sinemanın sevdiği temalardan biri olmuştur. Ortalama seyircinin -mutlu bir evlilik sürdürüyor olsa da- hep yaşamak istediği bir ilişki biçimini, kendisiyle özdeşleştiği bir kahraman ve hayran kaldığı bir sevgili modeliyle birlikte perdeye getiren filmler, hemen her ülkede, hemen her dönemde ilgi görmüşlerdir.

Gerek Türk ve gerekse Amerikan sinemasında, bu tür ilişkilere önceleri “yasak ilişki” gözüyle bakılırdı. Seyircinin muhafazakarlığına koşut olarak, kameranın arkasındaki göz de “ahlakçı” olmak durumundaydı. O yüzdendir ki, evli olan taraf erkek olurdu genellikle. Çoğunluklu Leyla Sayar gibi bir vamp kadın adamı baştan çıkarıp evlilik dışı ilişkiyi başlatır, özünde iyi bir insan olan erkek kahramanımız bir süre kadının cazibesine kapılır, ama sonra aklı başına gelir ve karısına, mutlu yuvasına koşardı, Cüneyt Arkın’ın “Kırık Hayatlar”da yaptığı gibi…

Çünkü aslolan evlilikti, adına yuva denen mutluluk tapınağı, kim olursa olsun bir kadın için, yeni bir aşk için yıkılamaz, terk edilemezdi. Böylece seyirci, imrendiği türden bir ilişki yaşayan kahramanla özdeşleşip ilişkinin keyfini sürer, ama sonra onun karısına dönmesiyle, yani kendisinin belki de hiç yaşayamayacağı bir aşkın da, kendisinin mahkum olduğu evlilik kurumu sınırları içinde sonuçlanmasıyla bir tür avuntu yakalar, hayattaki en önemli şeyin evlilik olduğu düşüncesini paylaşmaktan mutlu olurdu. Demek ki hata yapmamış, evlenmekle “iyi bir şeyler” kaçırmamıştı!..

Alan razı, satan razıydı sözün kısası; filmlerde, ahlakçı bakış açısını kıramayan seyirciyi rahatsız edecek bir şey de yoktu. Kaldı ki sinema bu tür ilişkilere daha az eleştirel bakan seyirci için de, başka tür filmlerinde aynı temaları işliyor, gangsterler, haydutlar, kovboylar hep evlilik dışı ilişkiler yaşayıp günlerini gün ediyorlardı.

Ve özgürlük dönemi
Derken 60’lı yıllar geldi… 1968’de patlayacak olan özgürlük rüzgarı, hemen tüm Batı ülkelerini etkisi altına aldı ve sinemada, “Easy Rider”, “Butch Cassidy and the Sundance Kid-Sonsuz Ölüm”, “Three Days of Condor-Akbabanın Üç Günü”, “Bonnie & Clyde” gibi yasadışılığı, alternatif yaşam biçimlerini öne çıkaran, “anti-hero”ların boy gösterdiği sistem karşıtı filmler çekilmeye başlandı. Evlilik kurumuyla acımasızca alay eden “Who’s Afraid of Virginia Wolf-Kim Korkar Hain Kurttan?” ve bir yasak ilişkiyi konu alan “The Graduate-Aşk Mevsimi” de aynı dönemin ürünleri arasında yerlerini aldılar. “Aşk Mevsimi” bir genç ile orta yaşlı, evli bir kadın arasındaki ilişkiyi onaylarken, bir düğüne baskın yapan delikanlının sevgilisini gelinlikle kaçırdığı sahneyi de sinema tarihine armağan etti. Düğünün, dolayısıyla evliliğin büyüsü bozulmuş, kutsallığı kalmamıştı artık, önemli olan aşktı... Bir zamanlar kendilerini vamp kadınlardan uzak tutması gereken aklı başında insanlar şimdi, yakaladıkları noktada aşka sımsıkı sarılıyor, evlilik ve benzeri bağları, toplumsal baskıları iplemiyorlardı. Sinemanın bu en görkemli özgürlük döneminde, filmlerdeki evlilik dışı ilişkiler de özgürleşmiş, “özgür seks”ten bahsetmeye başlayan genç seyircinin arzuladığı düzeye erişmişti.

Ve “Yeni Sağ”...
Bu özgürlük dönemi 80’lere kadar sürdü. Dünya sinemasında ilk ürününü 1976’da, Martin Scorsese’nin yönettiği “Taxi Driver-Taksi Şoförü” ile veren yeni sağ sinema, 80’lerden itibaren Reagan, Thatcher, Özal gibi liderlerin Batı ülkelerinde iktidara gelmeleriyle başlayan Yeni Sağ döneminde doğal olarak serpildi, özgür dönemin “günah”larını temizlemeye koyuldu. Evlilik dışı ilişkiler de bu temizlikten paylarını aldılar. Adrian Lyne 1987’de “Fatal Attraction-Öldüren Cazibe”yi çekti. Sonraki yıllarda çok yaygınlaşacak olan psikolojik gerilim türünün ilk örneği olan film, evlilik dışı ilişkiler konusunda da sinemanın gördüğü en ahlakçı yaklaşımı barındırıyor, insanlardaki AIDS korkusundan da güç alarak, seyirciyi, asla ve kat’a evlilik dışı ilişki kurmaması için uyarıyordu. Geçmişin, yalnızca kendi mutluluğu için evli erkeği baştan çıkaran vamp kadınının yerini, Glenn Close’un fiziğiyle simgeleşen, başka bir tür kötü kadın almıştı. Bu kadın, sevgilisi yuvasına döndüğünde boyun büküp oturmuyor, adamın kızının tavşanını haşlamak da dahil bilumum kötülüklerle saldırıya geçiyor, hayatı, yalnız evlilik dışı ilişki kurma “günah”ını işleyen erkeğe değil, onunla birlikte tüm ailesine zindan ediyordu.

Yeni Sağ sinemanın ve psikolojik gerilimlerin saltanatı 90’lı yıllara kadar sürdü. Tüm bu yıllar boyunca seyirci, “kutsal aile”ye yönelik tehlikeleri anlatan filmler aracılığıyla, kendi benliğinin derinliklerinde kalan korkularla perdede karşılaştı, “yabancılar” konusunda defalarca uyarıldı, korkutuldu. Çoğunlukla kendi olumsuz özellikleri yüzünden adam gibi bir yuva kurup mutlu olamamış birtakım kötü şahıslar her an onun da kapısını çalabilir, güzelim mutluluğunu yerle bir edebilirlerdi. Çünkü onlar da kutsal aile tapınağında vaftiz edilmek istiyorlardı. Hollywood yıllarca “Poison Ivy-Zehirli Sarmaşık”, “Unlawful Entry-Kanunsuz Giriş”, “Pasific Heights-Pasifik Tepeleri” gibi filmlerle aynı karakter ve temaları işleyip durdu.

Ve yeni bir özgürlük söylemi…
Kutsal evlilik kurumu konusundaki bu yalanlar ve karakterlerin kötülüğü konusundaki abartılı tavır artık bitiyor. Çünkü sinema, yeni bir döneme giriyor. Genellikle “Clinton dönemi” diye adlandırılan bu çağın özelliği, yeni sağ iktidarların ve yeni sağ sinemanın bitişini müjdelemesi… Artık gereksiz korkulara, evlilik dışı ilişkiler konusunda uyarılara gerek kalmadı. Glenn Close gibi kadınlardan, onların aslında AIDS’i simgelediğini fark etmeden korkmanıza gerek yok. Şimdi artık, yeni sağ iktidarların cenderesinin dışında kalmanın rahatlığıyla, hayat, mutluluk, aşk ve evlilik dışı ilişkiler konusunda daha özgür düşünebiliriz.

Bu yeni özgürlük döneminin ilk aşk filmi “Yasak İlişki” oldu. Meryl Streep’in canlandırdığı evli, iki çocuklu kadının, Eastwood’un canlandırdığı bir adamla evlilik dışı ilişki kurmasını anlatan eserde ilk göze çarpan, filmin yaşanan ilişkiyi güzel, yüce, hatta kutsal bir şey olarak ele alması, “Böyle bir şey hayatta insanın başına bir kez gelir” demesi… Film, hayata sevgililerin açısından bakıyor, onların dışında kalan her şeyi önemsiz kabul ediyor.

Eastwood’un filminin, “yasak ilişki”yi konu alan filmlerden farkı ilişkinin kurulması, sonunda birlikte kaçılması ya da “yuva”ya dönülmesi gibi öğeleri herhangi dramatik unsurlar olarak değil, felsefi ve etik bir tartışmanın malzemesi olarak ele alması, uzun uzun tartışması…

Evlilik dışı ilişki yaşayan karakterin sonunda yuvasına dönmesini kaçınılmaz ve doğal bir karar değil, doğruluğu tartışmaya açık bir eylem olarak alan film, bununla da kalmayıp, bu yaşananların uzun yıllar sonra kadının çocuklarının evliliklerine de olumlu etkide bulunduğunu gösteriyor. Sonuçta film karakterlerinin hiçbirisi böyle bir ilişki yaşadığı için kadını suçlamıyor, aksine ona imreniyorlar. Aynı kasabada, yaşadığı evlilik dışı ilişkinin dedikoduları süren öteki kadının da haklı çıkarılması, yasak ilişkiye yeni bir bakış açısının altını bir kez daha çizen, oradaki felsefeyi güçlendiren bir öğe.

Uzun yıllar sonra ilk kez sinema, “Yasak İlişki” filmiyle, “Yaşasın aşk!..” sloganını yükseltiyor.

Uzun yıllar sonra ilk kez sinema, gecikmiş bir özgürlükle yeniden canlanıyor…

Yeni Sinema Gazetesi, Yıl: 1, Sayı: 10, 9 Aralık 1995

Bridges of the Madison County / Yasak İlişki
Yönetmen: Clint Eastwood; Senaryo: Richard LaGravenese (Robert James Waller’ın aynı adlı romanından); Yapımcılar: Clint Eastwood, Kathleen Kennedy; Görüntü yönetmeni: Jack N. Green; Müzik: Lennie Niehaus, Clint Eastwood; Kurgu: Joel Cox; Sanat yönetmeni: William Arnold; Oyuncular: Clint Eastwood (Robert), Meryl Streep (Francesca), Annie Corley (Caroline), Victor Slezak (Michael), Jim Haynie (Richard); 1995 ABD yapımı; 135 dakika; Dağıtımcı firma: WB.; Gösterim tarihi: 27 Ekim 1995

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder