Copyright © 2014 - Tamer Baran - Tüm Hakları Saklıdır.
Bu blogta yer alan yazılar (içerik), 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu gereğince eser sahibi olan Tamer Baran'a aittir. Söz konusu içerik eser sahibinin izni olmadan kopyalanamaz,yayınlanamaz...

2 Ekim 2009 Cuma

"Dahiyim ama aynı zamanda bir çocuğum ben"

Filmden çıkarken, Mozart, Welles ve benzerlerini de düşünebilirsiniz; anne-babaların, sınavdan sınava sürükleyerek, acımasızca yarıştırarak, kendi yapamadıklarının acısını yükledikleri “test çocukları”nı da

Böyle bir çocuğunuz olsa ne yaparsınız? Okumayı henüz iki yaşındayken ve kendi kendine öğrenebilen Fred Tate, yedi yaşına geldiğinde matematik ve fizikte olağanüstü bir düzeye ulaşmıştır bile. Mükemmel piyano çalabilmesi, garson annesi için opera bestelemesi, şiir yazması “dahi çocuk” olduğunun kimi göstergeleridir yalnızca. Fred’in sınırları belirsiz düşünebilme, kavrama ve çözümleyebilme yetisi filmde şu sözlerle anlatılır: “Yapabildiği şeyler değil, neleri sezebildiği önemli.”

Oğlunun, yaşıtlarından fersah fersah ötede olduğunu anlayıp da gururlanmamak olası değildir annesi Dede için… Ülserli midesi, karabasanları, sokakta oynayamaması, okuldaki diğer çocuklar tarafından “salağın teki” denilerek aşağılandığı, annesi dahil kimseyle “normal” iletişim kuramadığı, kısacası dehşetli yalnızlığı dikkate alındığında ise Fred’in durumunun göründüğü kadar parlak olmadığı ortadadır.

Nasıl davranmalı böyle bir çocuğa? Annesi Dede gibi onu “farklı ama sonuçta çocuk” olarak görmek, özel eğitim görmesine karşı çıkmak Fred’i mutlu eder mi? Hamisi, eğitmeni Jane gibi, çocuk tarafını görmeyip, onu yalnızca “beyin” olarak sevmek ve önemsemek, tek “mantıklı” yol mudur? Bu yollardan ikisi de aynı yere varmaz mı, Fred’in yalnızlığını koyulaştırmaz mı?

İki Oscar’lı sevilen oyuncu Jodie Foster’ın yönetmen olarak da imzaladığı “Little Man Tate-Küçük Adam”, öncelikle bu soruları sorduğu için önemli bir yapıt.

İlk filminde Hollywood sınırlarına pek girmeyen tipte bir öykü anlatması ve filmindeki kadınca duyarlılık, içtenlik, sıcaklık Foster’a artı puan kazandıran özellikleri. Dahası da var: Film, Hollywood’un ulaştığı sinemasal düzeyden hiç de aşağı değil, “acemilik” kokmuyor. Üstelik Jodie Foster, Diane West ve özellikle Fred’i canlandıran Adam Hann-Byrd’ün oyunlarıyla da hepten başarılı (Küçük oyuncu Hann-Byrd’ün böylesine zor bir rolün altından bu kadar rahat kalkabilmesi şaşırtıcı. Bana sorarsanız Adam bu filmin asıl yıldızıdır). Yine de “Küçük Adam”ın üstünlüğü, Foster’ın altı yaşında Hukuk Fakültesi’ne girebilen dahi çocukların öykülerini anlatmakla kalmayıp önemli bir tartışmayı da film boyunca sürdürmesinden geliyor. Dede ve Jane kişilikleriyle simgelenen iki farklı tavır, Fred gibilerin öğrenimiyle ilgili iki seçeneği gösteriyor. Film boyunca bu iki karakteri, bu iki görüşü çarpıştırarak tartışmayı sürdüren Foster “Başka seçenek yok mu?” sorusu belirdiğinde, yanıtı Fred aracılığıyla veriyor: “Küçük Adam” Dede ve Jane’in yollarından bir senteze ulaşıyor; bilgiye de, sevgiye de gereksinimi olduğunu haykırıyor. Jane’in yazdığı “harika çocuk” rolünü oynamayı reddettiği, annesinin öldüğünü söylediği o TV programındaki davranışları, Fred’in isyan çığlığıdır bir bakıma: “Dahiyim, ama aynı zamanda bir çocuğum ben. Annemin sevgisi de, Jane’in saygısı da yetmez bana; sevgi ve saygıyı birlikte istiyorum.”

İki tavrı, “duygu” ve “mantık”ı uzlaştırırken, kendisi de olgunlaşır; annesini “lepton” sözüyle küçümsemekten, Jane’i önce Tanrılaştırıp sonra tümüyle yadsımaktan uzaklaşır; insanları oldukları gibi kabul etmeyi, sevmeyi öğrenir Fred.

İzleyiciyi düşünmeye çağıran bir yapıt “Küçük Adam”. Filmden çıkarken, Mozart, Welles ve benzerlerini de düşünebilirsiniz; anne-babaların, sınavdan sınava sürükleyerek, acımasızca yarıştırarak, kendi yapamadıklarının acısını yükledikleri “test çocukları”nı da… Bense, kendi doğrularımızı empoze etmeye çalıştığımız insanları, “anlamaya çalışmadan yargılama” çabalarımızın ulaştığı yüksek düzeyi düşündüm. Bana bu film yalnız Fred gibilere değil tüm çocuklara, tüm insanlara nasıl davranılması gerektiğini anımsattı.

“Okuldaki en önemli çocuk ben değilim. Ama bunu önemsemiyorum çünkü mutluyum,” diyebilen sekiz yaşındaki “yetişkin”den, zekasının yanı sıra olgunluğuyla da seçkinleşen Fred Tate’ten öğreneceğimiz çok şey var… Onu tanımaktan hoşnudum.

Eline sağlık Jodie Foster!…

Özgür Gündem, 4 Haziran 1992

Little Man Tate-Küçük Adam
Yönetmen: Jodie Foster; Senaryo: Scott Frank; Yapımcılar: Scott Rudin, Peggy Rajski; Görüntü yönetmeni: Mike Southon; Müzik: Mark Isham; Kurgu: Lynzee Klingman; Oyuncular: Jodie Foster (Dede), Adam Hann-Byrd (Fred), Dianne Wiest (Jane), Harry Connick Jr (Eddie), David Hyde Pierce (Garth), Debi Mazar (Gina); 1991 ABD yapımı; 99 dakika; Dağıtımcı firma: WB.; Gösterim tarihi: 29 Mayıs 1992

1 yorum:

  1. ÖZEL SEYMEN EĞİTİM KURUMLARI İZMİT YERLEŞKESİ FİLM ATÖLYESİ YORUMLARI (SEYFILM)

    Fred Tate 6 yaşında özel yetenekli bir çocuktur. IQ’sunun yüksekliği nedeniyle diğer çocuklara uyum sağlayamamaktadır. Annesi Dede bunun farkında olsa da Fred’e karşı sorumluluklarını yerine getirmiyor ve onu önemsemiyordu. Jane adındaki bir eğitmen Fred’i fark ederek onun yeteneklerini geliştirmek istedi. Dede, ilk önceleri buna izin vermese de zamanla bu durumu kabul etti ve Fred kendisi gibi yetenekli çocuklarla bir yarışmaya girdi, ama bu ona çok fazla geldi. Fred küçük yaşta üniversiteye gitmek yerine annesi ile tatile giderek, yaşına uygun eğlenceli etkinliklerde bulunmalıydı.
    Jane iyi bir eğitmendi ancak çok katı kuralları vardı. Fred’i ara sıra annesi ile görüştürmeli, anne ve oğlu birbirinden uzak tutmamalıydı. Dede, Jane ile iyi ilişkiler kurarak çocuğunu tüm testlere sokarak Fred’i desteklediğini ve ona önem verdiğini göstermeliydi. Fred’in üniversiteli Eddie ile tanışması filmin akışına eğlence getirmiş, filmin sonunda Fred evine dönerek, annesiyle, eğitmeniyle daha yakın ilişkiler kurmuş ve kendisi gibi yetenekli arkadaşlarıyla yaşamına devam etmiş, mutlu olmuştu.

    YanıtlaSil