Copyright © 2014 - Tamer Baran - Tüm Hakları Saklıdır.
Bu blogta yer alan yazılar (içerik), 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu gereğince eser sahibi olan Tamer Baran'a aittir. Söz konusu içerik eser sahibinin izni olmadan kopyalanamaz,yayınlanamaz...

17 Ekim 2009 Cumartesi

Anarşik ve fütürist: "Açlık"

Ayrıntıyı yaratmakta çok yetenekli ve parlak, bütünü oluşturmada acemi ve sıradan bir yönetmen o, bu yüzden dört dörtlük filmlere imzasını atamıyor

Şarkıcı olduğunu az sonra anlayacağımız bir gencin yırtıcı görüntüsüyle açılıyor “Açlık”. Fütürist müziğin rahatsız edici tonları eşliğinde, dans eden insanları ve onlardan farklı oldukları hemen belli olan Miriam ile John’u görüyoruz. Paralel kurgu sürüyor, mekan değişiyor; müzik, dans, erotizm ve şiddetin iç içe geçtiği, çıldırmışa benzeyen bir maymunun olağanüstü enerjisinin ve eşine uyguladığı şiddetin görüntülerinin de araya girdiği bir sahne başlıyor. Görüntüler sürerken Bauhaus’un, David Bowie’nin Tin Machine isimli grubuyla yıllar sonra yapacağına benzer, enerji dolu, tedirgin edici, anarşik müziği sürüyor, üstelik “Bela Lugosi ölümsüzdür,” gibisinden sözlerle.

Tony Scott'ın 1983 yılında, henüz ilk filminde kurduğu dünyaya ayak basıyorsunuz böylece. Her planı ve açılış sekansı, ancak aynı sıfatlarla tanımlanabilir nitelikte: Tedirgin edici, anarşik, enerji dolu ve kesinlikle fütürist...

Çok özel, benzerine az rastlanır bir açılış sekansı bu; insana film izlemekte olduğu salondan çok daha büyük bir yerde, örneğin yemyeşil bir vadide, kocaman bir ateşin çevresinde, yalnızca vurmalı çalgılar eşliğinde çırılçıplak dans eden binlerce kişiyle birlikte ayin yapıyormuş duygusu veriyor. Sekans boyunca izlemekte olduğunuz görüntülere “reklam ve/veya klip estetiği” diye dudak büküp geçmez, kendinizi filme bırakırsanız, o ayine kapılıp gidiyorsunuz. Zaten filmin devamında da aynı üslup sürüyor.

Tony Scott reklam filmleriyle geliştirdiği üslubunu, elindeki öyküye tam oturacak biçimde yeniden üretmeyi başarmış, ağabeyi Ridley Scott’un ustalık eşiğini geçmesini sağlayan “Alien-Yaratık”ın (1979) alanını genişletiyor.

Görsel açıdan son derece etkileyici bir yapıt olan “Yaratık”, tedirgin edici atmosferiyle de dikkat çekmiş, bilimkurgu ve gerilim sinemasına yenilikler getirirken, çarpıcı bir üçlemenin de yolunu açmıştı. Bir başyapıt olduğuna kuşku yok, ama Ridley Scottt’ın elinde fütürist bir atmosfer ve muhteşem bir korku unsuru olarak, tasarımı yapan H.R. Giger’in benzersiz çalışmasıyla olağanüstü bir etki gücüne ulaşan Yaratık zaten vardı. Tony Scott “Açlık”ta daha zor bir işe sıvanıyor, vampirlerle ilgili bir öykü anlatıyor güya ama, uzayan dişler, yüreğe saplanan tahta kazıklar kullanmadan, vampirlerin uyguladığı şiddeti, insanlar arsında yaşanandan farksız biçimde göstererek tedirgin edici olmayı başarıyor.

Klip estetiği dedikleri...
Bu başarısında Scott’ın görsel üslubunun payı büyük. Öndeki figürü çok net, gerideki her şeyi ise tümüyle flu gösteren, grafik değeri de yüksek tele planlar, sürpriz yakın planlar, kamera hareketinin hemen her çeşidi, kabaca “çarpıcı” diye adlandırılan bir kurgu anlayışı, geleneksel sinemanın sakin yaklaşımını reddederek çok hızlıdan çok yavaşa çabucak geçiveren film temposu, özenle tasarlanmış bir ışık, yenilikçi bir ses ve müzik kullanımı...

Bu üsluba bugün yalnız Hollywood ve kimi Avrupa filmlerinde değil, video kliplerde ve reklam filmlerinde de rastlıyoruz. Bu paralellik çok doğal, zaten Tony Scott, ağabeyi Ridley, Alan Parker ve Adrian Lyne ile birlikte bu üslubun bugünkü düzeyine varmasını sağlayan bir grup İngiliz yönetmenden biri. Andığım isimler, Alfred Hitchcock, Federico Fellini, Andrey Tarkovski, Orson Welles, Sergio Leone gibi auteur’lerden aldıkları görsel anlatım biçimlerini geliştirdiler,1974 tarihli “Jaws”tan başlayarak Steven Spielberg’in sinemaya kazandırdıklarını çoğalttılar. Bu gelişme sinemanın, önce televizyon ve ardından videonun yaygınlaşmasına karşı, seyircisini elinden kaçırmamak için geliştirdiği büyük ekran avantajını kullanma (küçük ekranda keyfi çıkmayacak bir “görkem duygusu” yaşatma) stratejisinin bir gereği olarak doğdu, üslubu geliştiren yetenekli yönetmenlerin başarıları sayesinde bugünkü sinemanın da temel taşlarından biri oldu. Fakat şu farkla: Artık popüler sinema ürünleri, yukarda sıraladığım anlatım biçimlerini, çok daha ehlileştirmiş, seyirciyi rahatsız etmeyecek bir tarzda kullanılıyorlar.

“Açlık” ise, popüler sinemanın gerektirdiği denetimi reddettiği, tedirgin edici atmosferini sonuna kadar koruduğu için önemli. Örneğin Miriam’ın Sarah’yı beslemek için eve getirdiği genci asansörde “avladığı” tedirgin edici sahne, delikanlının (seyirciye göre) sağdaki aynada kadını gördüğü an kameranın onunla birlikte hızla sola çevrinip Miriam’ın orada olmadığını gösterdiği bir plan içeriyor. Buradaki kamera hareketi, artık pek rastlamadığımız bir vahşi üsluba yaslanıyor. Popüler sinema, gerilim/korku filmlerinde bile seyircisini bu kadar rahatsız etmekten kaçındığı için, bu plandakine benzer anlatım biçimlerinin çoğu son dönem Hollywood ürünlerinde bulunmuyor.

Desteklenen, yaygınlaşan ve artık kanıksanan bir denetimi reddeden, daha delifişek bir üslup geliştiren “Açlık”, Tony Scott’ın artık çok gerilerde bıraktığı bir yaratıcı dönemin ilk ve son örneği. Çünkü yaratıcısı, bir sonraki filmi “Top Gun”dan (1986) başlayarak A sınıfı Hollywood filmleri yönetmenleri arasına katıldı, anlatımını evcilleştirmekle kalmayıp, reklam estetiğini geliştiren, çok stilize görüntülerle bezeli filmlerin ustalarından biri olmayı yeğledi. Artık o da seyircisini rahatsız etmekten kaçınıyor.

Yaratıcılık ve ustalık
“Açlık” yalnızca atmosferi ve sinemasal anlatımı açısından değil, örneğin senaryosuyla da çok yaratıcı bir çalışma. Net bir biçimde ayrılmış iki bölümden oluşan (Miriam ve John, Miriam ve Sarah) senaryonun en önemli özelliği, yalın ve çok görsel olması. Sınırlı sayıdaki sahne, mümkün olan en etkileyici biçimde tasarlanmış, çok az diyalog kullanılmış, yönetmene, sahneyi dilediği gibi kurma, dilediği uzunlukta çekme özgürlüğü baştan sağlanmış. O da bu özgürlüğü, John’un hastanede Sarah’yı beklerken hızla yaşlanması ve Alice cinayeti gibi, 5-6 dakikanın üzerine çıkan uzunlukta, kısa film ya da video klipler olarak da düşünülebilecek bölümler düzenlemek için bir avantaj olarak kullanmış, böylece filmini daha ayrıksı ve özel bir yere oturtmuş. Bu bölümler, estetik bakımdan doruk noktalarını belirliyorlar, üstelik bu yalnız “Açlık” için değil, “reklam estetiği” denen anlayışın sinema filmlerine kazandırıldığı yaklaşık son 20 yılın sinema filmleri için de geçerli.

Senaryo Whitley Strieber’in romanıyla vampir mitolojisine getirdiği yenilikleri tazeliyor. Giovanni Scognamillo’nun belirlemelerine göre “Açlık” romanı, vampirleri ayrı ve üstün bir ırk olarak alıyor, kökenlerini eski Mısır’a dayandırıyor. Vampirler, bir insanı ısırarak vampir yapamıyor, yalnızca uzun süre genç kalmalarını sağlayabiliyorlar. Kanı değiştirip güçlendirerek biyolojik saati böyle durdurmaları, damarlarında vampir kanı dolaşmaya başlayan insanların zamanı geldiğinde aniden çökmelerine yol açıyor. Çünkü aslında biyolojik saati durdurmamış, yalnızca çok ileri bir tarihe kurmuş oluyorlar. Strieber’in getirdiği bir yenilik de, vampirlerin sonsuza kadar yaşamak zorunda olmaları...

Bu noktada Hollywood’un yaklaşımına tipik bir örnek yakalıyoruz. Strieber’in romanı, Sarah’ın intiharından (vampir olmayı reddetmesinden) sonra Miriam’ın eski sevgilileri tarafından anlamsız bir biçimde öldürülmesiyle son buluyor. Böylece film, romanın taşıdığı tedirgin edici finalden kurtuluyor, -Sarah’ın Miriam’ın yerine geçmesini göz ardı ederseniz- “kötü”nün cezasını bulması, seyirciyi rahatlatıyor.

Tabii ki bu özelliğini filmin olumlu bir yönü değil, hatası olarak görüyor, Strieber’in geliştirdiği çerçeveye zaten aykırı olan finalin, filmi ciddi biçimde zedelediğini düşünüyorum.

“Açlık”ın en çarpıcı bölümleri, -vampir mitolojisinde de özel bir yeri bulunan- baştan çıkarma sahneleri... Yönetmenin bu temaya yaklaşımı enikonu ustaca, ilkinde, Miriam ile John arasındaki kaçamak bakışmalarda beliren “suç ve keyif ortaklığı”nı gösteriyor, ikincisinde Denevue’ün piyano çalmayı yeğleyip, Sarah’yı onunla yoğun biçimde ilgilenmeksizin etkilediğini belirtip insandan çok daha güçlü bir yaratık olan vampirin karizmasının ve gücünün altını çiziyor. Scott’ın dersini iyi bellediği, baştan çıkarma olgusunu hakkıyla irdeleyebilmek için, banyodaki sahnede Miriam’ı bir koltuğa oturtup hemen kaldırarak sahneleme prensiplerini zorlamaktan çekinmemesinden de belli. Filmin üç başrol oyuncusu, özellikle baştan çıkarma sahnelerinde olağanüstüler.

Çapaklar
Tony Scott’ın diğer filmlerinden de bildiğimiz kimi hata ve zaafları filmi zedeliyor. Paralel kurguyu çok seven Scott’ın hemen her filminde, bu zaafı uğruna sinema duygusunu harcadığı kimi bölümlere rastlanıyor, son filmi “The Fan-Fanatik”te Gil’in (De Niro) Jerico’yu saunada öldürdüğü sahne gibi. “Açlık”ta da, Miriam’ın sevgilisi Tom’u öldürdüğünü (vampir olmayı kabul ettiğini) anladığı planı birkaç parçaya bölmüş, araya Miriam’ın eski Mısır’da bir zenci kölenin kanını içerken gösteren planları serpiştirmiş.

Yönetmenin belli bir anlamın altını kalınca çizme hastalığına da rastlanıyor filmde. Miriam’ın, itiş-kakış sırasında yere düşen Polaroid’in çektiği son fotoğrafı bulup John’un Alice’i öldürdüğünü anladığı an, flashback kullanarak makinenin yere nasıl düştüğünü anımsatıyor örneğin. Aynı şekilde Miriam ve John’u bir ahırda öpüşürken gösteren (17.-18. yüzyıl İngilteresi’ni düşündüren) geriye dönüş, John Miriam’a “sonsuza dek” dediğini anımsattığında bir kez daha yineleniyor, bu yineleme olmazsa seyirci adamın neyi kastettiğini anlamayacakmış gibi. Bunlar Scott’ın üslubundaki çapaklar, her filminde örneği görülüyor.

Sinema duygusu ve birikimi yetersiz olduğu için, Miriam ile Sarah arasındaki sevişme/kanlarını birleştirme sahnesinden kanlı biftek tabağına kesme yapabilecek kadar “kitch” noktalara düşebilen Tony Scott, olağanüstü bir estetik düzeye sahip planlar çekiyor, ama bunları birleştirip etkileyici sahneler yaratmakta yetersiz kalıyor. Ayrıntıyı yaratmakta çok yetenekli ve parlak, bütünü oluşturmada acemi ve sıradan bir yönetmen o, bu yüzden dört dörtlük filmlere imzasını atamıyor.

Bugüne kadar yaptığı en iyi film olan “Açlık” bile, Tony Scott’ın yönetmenliğindeki sorunları örnekliyor. Filmografisinde “Blade Runner-Ölüm Takibi” (Ridley Scott), “Angel Heart-Şeytan Çıkmazı” (Alan Parker) ya da “Jacob’s Ladder-Dehşetin Nefesi” (Adrian Lyne) ayarında tek bir film bile bulunmamasının nedeni bu “çapaklar” zaten.

Antrakt, Sayı: 61, Mart-Nisan 1997

The Hunger-Açlık
Yönetmen: Tony Scott; Senaryo: James Costigan, Ivan Davis, Michael Thomas (Whitley Strieber'in romanından); Yapımcı: Richard Shepherd; Görüntü yönetmeni: Stephen Goldblatt, Tom Mangravite; Müzik: Denny Jaeger, Michel Rubini; Kurgu: Pamela Power; Oyuncular: Catherine Denevue (Miriam), David Bowie (John), Susan Sarandon (Sarah), Cliff De Young (Tom), Beth Ehlers (Alice), Dan Hedaya (Allegrezza); 1983 İngiltere yapımı; 100 dakika; Dağıtımcı firma: Umut Sanat Ürünleri; Gösterim tarihi: 5 Haziran 1998

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder